Pazar, Şubat 28

bad heroes, 4ever..

oLdum oLası, nefret etmişimdir; 'esasoglanlardan..' yok yani sevemiyorum.. Hem bence haksızlık ediliyor, bu kötü abicigimlere..
Herşeyi yapan onlar, ugraşan didinen kötü abimler.. Sonra neymiş efem; esasoglan gelir günü kurtarırmış..
yok ya!!!
Bütün 'orjinal' kumpasları kuranlar kötü adamlar, kızları götüren esasoglanlar..
Ben bu işe bir dur demek istiyorum!! Kötü adamLarı, seviyorum.. Esasoglanla yakışıklı olmak zorunda diyen kim?? Degiller bence, Titanic'teki, Bill Zayne'i 1 milyon kere o sarı ciyan Leonardo'ya tercih ederim.. (keL meL, ilacı var illa kılda keramet arayanlar icin)

Hem bi dakka yahu, o kötü adamlar olmasa; iyi heriflerin ne önemi kalıcak???

Joker olmasa, kim ne yapsın yarasa manyagı Batman'ı hem Batman hep bana şizofren gelmiştir..
Ya da, Nuri Alco olmasaydı nasıl kuLagımıza küpe olurdu? 'Tanımadıgın kişilerin ikram ettikleri seyleri icme bak sakın diyim haaa!!!'
O sebeble, seviyorum kardeşim ben kötü adamLarı.. Hatta karizmatik buluyorum; begeniyorum :) Hatta üşenmedim, 'en kötü adamLar top 5' bilem yaptım..



Bad Heroes, top 5

1. Fight Club (Edward Norton)



Başka söze gerek yoktur umarım.. KirLi, asi ve cool.. Dövüş Klubunda ki performansı beni 'yuh!! abi, herife bakar mısın ya var mı böLeee birşey' dedirtmiş, listedeki ilk sıraya hakkıyla oturmuştur..
yeah, man!! F.ck!
2. The silence of the Lambs- Hannibal Lector (Antony Hopkins)












Buz gibi mavi gözLer.. inanılmaz bir müzik zevki.. Centilmenligin dorukLarında bir cani.. Hakkıdır, top 2.
dip notcuk : haLa, yakışıkLı yahu!

3. Nuri aLco (Emrah fiLmLeri serisi)









Bir kötü Listesi yapıLır da; Nurisiz olur mu hic? :D Baba yarısı, amca oLarak hayatımıza giren nerdeyse, yeşilcamda ki bütün esas kızların 'ırz' ını tehdit eden gazoz satışlarını düşeren kaytan bıyıkLı nurijimmm..
4. Joker- Batman (Heath Ledger)











Bence, bu performansLa eger, kokainden ölmeseydi Oscar heyceligi hakkıydı.. Ve bence, Batman izlenesi bir fiLmse; Jokerin payı büyük, kabul etmek lazım..


5. Caster Troy- Face off (Nicolas Cage)
beLLi, 'gümbür gümbür' geliyor vessellam Troy.. Özellikle, fiLmdeki kilise sahnesi beni benden almıştır :)
p.s. : seside hic fena sayıLmaz.
Şimdi soruyorum; bu kadar karizmatik kötü varken kim ne yapsın; masallarda ki, romantik esas ogLanLarı.. hem, masalları da gercekci yapan da bu kötü abiLer..

Cumartesi, Şubat 27

bagLamadan, bagLanmadan..

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.


Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.


İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye
Ya da cennete ait olacaksın.


Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...


Can YüceL



Bir damLa..

saklama yüzünü yarım kalan hüznünü
yavaş yavaş dağılır bulutlar karanlıklar
yine duvarlar örünür tenine
yeni umutlar süzülür yüreğine

bir damla gün ışığı yüzüne yasak
gözyaşı umut hep sana tuzak
elin kolun bağlı aşk sana yasak
her yeni sabah gecene tutsak
hep sana uzak..
hüznüne tutsak..

after aLL; I'm..



















Karanlıktan hala korkuyorum..
Hayret, koca kız oldum.. 90'larda cocuktum; 90'lar eskide kaldı..
2 sene öncesinden, bahsetmiyorum artık, ortaokul yıllarımı anlatırken..
Kışın, catılarda beyazları gördügümde sevinmiyorum artık.. Cünkü, okullar bana tatil degil..
Daha kolay unutur oldum, daha az, sevimli ve belki..
Dostluklar, kuramıyorum artık.. yada, dostlarım icin aglayamıyorum..

Dua ederken bile, utanıyorum.. (Herkez icin, hayırlısını diliyorum Rabbimden..) Kendim icin, dileklerimi ne zaman bitirdim ben hic bilmiyorum.. Aklım sürekli, uzaklarda bir yerde belli ki.. Koşturan insanlar görüyorum hergün, ısırgan egolar gibiler..

Benim kalbim hala, minicik..
Bu kızı, kor ateşlerde büyütüyorum bir daha..
Bile bile, ladeslerimin sonu gelmiyor hala..
Yaptıklarıma şaşıp, yap(a)madıklarım icin, heyecanlanmıyorum artık..
Hayatla, santranc oynayan ben; zar atıyorum şimdi..
Yek, yek.. Hep yek..

Anlamadıgım şeyleri, dinliyorum.. Kabulleniyorum..
Bimedigim şeyleri, yapıyorum.. Ögreniyorum..
Kalabalıktan ayrı gördügüm, bedenimi o kalabalıkta boguyorum.. Boguluyorum, aldıgım nefes yetmiyor, yetiştiremiyorum..
Derin bir 'oh..' cekemiyorum.. Telaşlı, telaşlı kabalıkta koşturuyorum..
Hülya'yla bir cift laf etmeyeli ne kadar oldu acaba? Aynada, gördügüm kız, yaşlanıyor artık..
Hissediyorum.. Biliyorum..
İcimi kana kana akıtamıyorum..
Doya doya aglamak istiyorum, burnum aksın; gözlerim kıpkırmızı olsun istiyorum..
3cmlik, 'hülya'Lar var icimde.. Cok cektim, o lanet cenebazlardan.. Konuşmuyorlar artık benimLe.. Ne olursunuz, kızlar.. bir cift kelam edin benimLe.. ne oLursunuz..


KaLbime, agır geLiyor 'benLigim..' agır geLiyor işte..
Kabulleniyorum.. Sessiz kalıyorum.. Duymuyorum kendimi..











.. ve, after aLL I'm.. this..

Perşembe, Şubat 25

ÖyLesine bir yazı..


Hatırladıgım bir sahnedir bu..
Silik silik hatta bu yakınlarda..
Kapının önünde, hıckıra hıckıra aglayan bir kız; arkasından bakıyor birinin.. Dönsün diye, yok yok 'tamamen gitsin' diye..
Cok az, böyle agladıgını hatırlıyorum sonra..
Aslında, hiç öyle aglamamıştı yaşadıgını yıllar boyunca..

Ne garip..
Öylesine geliverdi aklıma..
Sonra bir sahne daha beliriyor, kafamın icinde..
Kızın arkasından aglayanlar var..
Bu sefer o gidiyor..
Ya dönsün diye aglıyorlar, ya tamamen gitsin diye..

Kaç kez aglattıyor bu kız? Kac kez aglattım diye düşünüyorum..
Sonra bir sahne daha..
Bu sefer, kimse aglamıyor.. Sadece, tamamen giden insanlar var..




Pazar, Şubat 21

'dügün' (!) pastası..


Tamam kabul, kabus gibi bir eylem oldugunu 15 yaşımda da düşünüyordum, geldim 23 (24 demek mi gerekir?) yaşıma hala aynı kabuslarla dolu bir sürec oldugunu düşünüyorum.. Hemde bu sefer belgeledim. 2 ayda, 2 kez 'söz ve nişan' eylemlerine tanıklık etmiş biri olarak, ciftlere acır; yinede mutluluklar dilerim.. (suratlarını görseydiniz, anlardınız) : )
O ne gergin bir haldir yahu? Hele birde kalabalık bir ailede yaşıyorsanız, dedeniz, nineniz 'sectiginiz' eş adayını süzüm süzüm, süzer.. 'Lan, bi yerimde birşey mi var' diye düşündürmekten paranoyak eder! :D Parmagınıza takılan 'halkamsı' yüzügün soguk garip bir agırlıgını hissederseniz.. yüzünüz, taze domastes salcası gibi olur (2 ciftimizde de görülmüş belirtidir.)
Heyecan var mı?! diye sorulan sorulara, en 'abuk' sırıtma ile gülümser, 'altıma s.cıyorum şuan haberin yok' diye iç seslere bogulmakta cabası..


Düşünün bu daha, söz ve nişanda oluyor.. Birde bunun evlilik olayı var ki tadından yenmez; bir grup insan, sizin o gecenin sonunda ne yapıcagınızı bildikleri bir günde bir salona doluşuyor, hemde en şıkır şıkır halleriyle.. (kalabalık fobisi olanlar icin, rehabilitasyon gibi) Sizi de işkence olsun diye, paket yapmış gibi giydiriyorlar(üstünede kırmızı kurdele) haydinnnnnn, milletin icine.. yahu, ayıptır ya.. bayanlar icin, boya badana ve kafada bir sürü toka kıyafet formatı, erkekler icinse 'kravat veya papyon gibi' idam aletleri şart.. takıcaksın kardeşim yapıcak birsey yok.. (yoksa ne der elalem) cıx cıx.. Buraya kadar ki, sancılı kısmın öncesini anlatmak veya yaşama ihtimali bile karnıma kramplar sokuyor..
Gelinik modeli begen, salon kirala, davetiye sec, ev düz, kocaya don atlet al sana kaynana adayı; abidik gubidik gecelikler begensin; hepsini bogcaya tık; herkeze afişe et..


Abowwww, karnım karnım..

Neyse, gelelim dügün olayına..

--Paketlendin mi kardeşim?
-Hazırım abi, en iyi paket benim! bak gelinlige makyaja saca; daha ne olsun yani!
-- He, tamam şimdi şurda duran 704377630 kişi var ya..
- ee?
-- Hepsini tek tek öp, sırıt ve orana burana birşey takmalarını bekle..
- Oldu abi, yanlız birşey sorcam? Biz bu işkenceyi Çin Halk Cumhuriyettinden mi ihrac ettik??
--Yürü lan..
-Oldu o zaman..

Modern zamanlarda, aşk mudur diye sorar sevgili Nil karaibrahimgil bu mudur yani?
Hani, külkedisi? hani kurbaa prens? hani, masallar? kandırdıkkk kandırdık!!!



Öpme, sırıtma ve tükürüt yumagına, hijyen acısından acınası hale gelmeden önce bir de 'evet' kısmı var..

-lan sen şimdi bu arvatı, alıyon mu?!! Bak bu dogumdan sonra kilo alır, birde insaf be kardeşim hep bu kadın bak yada;
-kızım bak, bu sapla bir ömür boyu? Sana boynuz takar, göbegini kaşır emin misin sorusu..
Bu anda, damatların aşırı alkol almaları yada; 'evet' dedikten sonra 'alkolik' olmaları mümkün.. hatta tavsiye edebilir..


Evet'lerden sonra, zavallı gözlüklü nikah memuru o acı, cümleyi kurar; siz kaşındınız bende sizi ömür boyu, siddin sene karı koca ilan ettim! oh, varın hayrını görün!!


-aaaaaaaaaaaaahhhhh ayagım!!! ne basıyorsun be, gömücem şimdi suratına bi tane..
-- Hulisi, boşanırım walla!! Donuna kadar alırım, cüzdan bende!
-peki karıcım..

Sonra, başlasın dans.. Kendini dagıtan dagıtana! Arkasından damata saglam bir dayak arifesi (bu konu üzerinde tez geliştiren var, saglam ileriyor ben begendim; cözümü bulunca iletcem)
ve artık.. ertesi sabah 'hic' tanımadıgın(!) bir adamın, kadının yanındasın.. Gecmiş ola..

Ne yalan söylimm, kafamda bunların hic birine yer yok.. Hic özenme de yok.. Başka birsey olmalı; evlilik dedigin.. Gereken sadece 'sen' 'sevdigin' ve aşk.. Bu kadar..
Beyaz bir elbise, sade.. (beyazlıgını, aşktan alması tercih sebebi..) altına conserve ayakkabılar, saclarında sadece papatyalar.. elinde pahalı ve gösterişli orkideler yerine; 'masum, sade ve yalın aycicekleri' olmalı..
Sen olmalısın, evlenirken.. Evlendikten sonra, senden başka bir sen görmemeli eşin..
Eşinde, 'o' olmalı.. Sevdigin haliyle olmalı.. (Kardeşim bu adamı, eşofman icinde seviyorsan varsın eşofman giysin n'olcak?)
Vee, dügün pastan kat kat icinde 'yalın' haliyle güzel fakat bir arada 'agzında garip bir tat' bırakan şeyler olmamalı.. Sadece bir 'muffin' veya 'havuclu kek' olmalı.. Hepsi bu..

Evlenmek sadece bu..

Her durumda evlenin. İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eşiniz kötü olursa filozof olursunuz..
Socrates

Cuma, Şubat 19

teLL me 'Who r u?'


Bayılıyoruz, millet olarak biz bu 'tittle' olayına.. Aklıma, sürekli rahmetli Kemal Sunal'ın, 'Zübük' filmi gelir, makam mevki işlerini düşündügümde..
Aslına bakarsanız, mevzu aynı mevzu sadece 'silahlar' başka.. Kılıçlarımızı, tabancalarımızı cekmiyoruz şimdi, kartvisit dedigimiz silahlarımız var.
-Merhaba ben, Murat..
*(ic ses) : Murat?? Puhaha, koyayım da tur at!! Ne kıl bir tipin var senin böyle yahu!
-Murat (ic ses) : Seni hic ciddiye almıyorum şuan, birazdan nasılsa; böcek gibi olucaksın..
-Murat : Siz kimsiniz?
* :Buyrun, kartvisitimi taktim edeyim..
-Murat : buyrun bu da benim kartım..
Derin bir sessizlik.. Derin bir şaşkınlık..
Murat'ın tittle'da, 'Kordinatör' yazmakta, (*) ise, sadece 'Asistan' ve evet, (*) icinden koyup tur attıgı, Murat'ın yanına bir böcektir..
Yok abi, insanın ici önemli mevkisi degil sesleri yükselir gibi olsa da, tiz bir tonda baki olan şu ki; sadece biz degil dünya seviyor bu kartvisitlerde yazan 'tittle' olayını..
Önceleri, cebinde paran varsa 'alem buysa, kral sendin..' fakat şimdi cebinde paran olsa bile; tittle'a muhtacsın..
Seviyoruz biz, müdür olmayı direktör olmayı filan.. yapımızda var; dedemizin dedesinin dedigini yabana atmamak lazım, ne diyor bak ;
Devlet-i Osmani ahalide terfiyi temayuz ilim irfan ile olmaz;
Ya olacak kuvvetli iltimas,Ya olacak madeni haz,Ya da olacak ten ile temas..
Konu ne dallandı budaklandı böyle, niyetim 'sınıf ve statü ayrımı' var diyip zaten ayrık olan insanımı biraz daha parcık pöncük ayırmak degildi aslında, sadece; bu kartvisit olayınında 'dikkate' degenleri var.. Bak bana; yeterince abes miyim? Tittle'im yok ama oldugum kadar 'out of order'im dedirtten kartcıklar..



















Perşembe, Şubat 18

yanLızLık..


Yalnızlık

Yalnız kaldınız sanırsınız,
Biliyorum.
Yalnız bırakılmışsınız,
Biliyorum.
Ötesi yok.

Ötesi var:
Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanin kendine mektup yazması
Ve dönüp-dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir.


Özdemir Asaf

bir 'Avatar' oLayı..

Neymiş efem, şirinlerde maviymiş niye bu kadar populer olmamış.. Yok neymiş efem, o kadar parayı ‘bana’verseymişsin ‘ben’ neler yapmazmışım..
Kardeşim James hazır hazırda yapmış.. Hatta bence adam, şöyle bir dip notcukla olayı bitirmiş ‘ö-hem siz dünyalılar, benim yarım kadar hayal gücüne sahip degilsiniz’ abarttık mı ne??
Filmin toplam maliyeti, 280-310 Milyon $ ‘cık’ kadar tutmuş o yetmez gibi pazarlamasına 150 Milyon $ ‘cık’ harcamış filmin hem yazarı hemde yönetmeni olan James Cameron. James, Titanic’ten sonra başarısız yapımları (Terminatör, Aliens gibi..) sonunda, Pandora’nın kutusunu acmış gibi görünüyor, filmin konusundan bahsetmek sanırım ki, gereksiz olur zira hemen hemen herkes izlemiş (kac hafta yer bulmak icin deliler gibi dolandık.) Aslında konunun, bildigimiz ‘Cesur yürek’ ‘Son mohikan’ gibi filmlerden pek farkı yok, kabile kültürünü benimsemiş kendi yagında kavrulan, tehlike görmedikleri sürece gayet efendi ve dindar olan 3 metre boyunda ki insanımsı ‘Navi’ halkı, gittikleri yerleri yakan yıkan barbarlara karşı ‘haydiii beeee’ dedirticek bir direnç gösteriyorlar. Tipik, iyi polis kötü polis olayını benimsemiş kahramanımız Jake Sully’de kalbinin, aşkının yanında yer alıyor.. Konu bilindik aslında fakat o nasıl bir uydudur öyle yahu.. İnsanın salyesi akıveriyor : ) Görsel efektler hele birde 3D gözlükleriyle izleniyorsa (ya, lafı acılmışken o gözlüklerle insan kendini resmen KarL Lagerfeld hissediyor. Bakınız şekil 1.a ; Haksızsam söyleyin şimdi :) Bazı sahnelerde, insan 'ee, yok artık' daha neler bile diye söylenirken yanınızda ki 'Amerikan sineması kardeşim bu, Türklerin eline ver bakalım o parayı biz neler yaparız' diye hemencecik söyler..
Şahsen, ben filme bayıldım mı? Bayıldım.. Hele o 'ikran' olayı bitirdi beni tam benlik olay dilim dışarda bütün gün tepesinde dolaşırım : )
Gelelim, işin en civcivli kısmına.. Bu filme kiminle gidilir? Kiminle gidilmez? Bir kere, aile fertleyle gitmek güzeldir eglencelidir ama anneye dikkat derim ben, -ay Hülya neydi o kuyrukları ölee, migdem bi tuhaf oldu' veya 'edepsiz bunlar insan adam gibi birşey giyer üstüne' gibi tepkilere maruz kalmak mümkün.. ama anne, 310 milyon dolar?? Grammy ödülleri??!! -Yok yok, kuyruk igrencti!
Veya, ergenlik döneminde ki gencler manitalarıyla gitmesin derim zira, er ergen kişi; 'lan oglum film 3 saat, attım mı kızı arka koltuga..' insan, emege saygıdan izler filmi!! ayıptır, günahtır..
Gerekli materyaller (mısır, su, kola, snikkers gibi..) ve yanınızda 'gercekten' evet ya, işte bu (kızla-adamla) izlenir bu film; diye düşündügünüz birini alın film uzun, belki başınızı koymanız gerekir saglam bir omuza..

Sonuc olarak, 3 saat bile olsa başka bir yerde gibi hissediyor insan kendini..
İzleyin der, iyi seyirler dilerim.. :)

Sona ermek üzerine..



Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...

Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı?Cami'de uyanıyorsunuz.Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize duaediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatl ar, çocuklar torunlar hepsi hazır.Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübelibir insanolarak ise başlıyorsunuz.Herkes karsınızda el pençe diva n... Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günlerbaşlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iy i olur diyor.Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işibırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'Keyfe bakar mısınız?Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlı yor, araba kullanmaderdi de yok artık....


Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna' diyorlar.Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hattabu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvaletkullanmamaya başlıyorsunuz.Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek içinağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.

Veeeeee....En güzeli deeee......Günün birinde müthiş keyifli b ir geceyle hayatiniz bitiyor...


Can YÜCEL

Ögrenci oLmak..


Ögrenci olmak..


Aslında huyumdur, yazar yazar dururum ben kardeşim..
Hatta bazen, öyle oluyor ki elime kagıt kalem almadan ne yazıcagımı kestiremiyorum bile. Cocukca biliyorum ama elimde degil, 13 yaşımda günlük tutmaya başladıgımdan beri ‘yazan’ bir kız oldum ben..
Konuşmadan ne zaman sogdum niye sogdum hic bilmiyorum ama tahminlerim var; ‘insanları anlamaktan cok anlatmaktan yorulmuş olabilirim bir yaşımda belkide..
Sonra bir ara, yazmayıp acaba ‘göstersem’ diye düşünüp ‘an karaleri’ yakalamayı düşündüm.. Belkide ondan bu blog’un adı hLy’spective oldu..
Her neyse, bir ara bana birşey oldu ve ben artık ögrenci degildim.. Ne ara, bir ofiste bir sürü boşanmış cocuk sahibi olan kadınla calışmaya başladım bilmiyorum ama oldu..
Hadi üniversite zaten delicesine hızlı gecti, hatırladıgım tek şey sınavlar, garip konulu essaylar ve bir sürü farklı deneyim..
Da, ben zamanın birinde liseye de gittim.. Silik filan ama hatırlıyorum; okul formamı, öss kitaplarımı, fizik, kimya ve analitik.. Evet evet, hatırlıyorum..
Belki, unutmaya yüz tutmuş bunca anıyı, özlemekten korktugum icin unutmaya terk ediyorum.. yada, aynada gördügüm kız yaşlanıyor, ‘hadi lan ordan ne lisesi’ diye bana kızar diye korkumdan sessiz kalıyorum..


Ben okuldan kactım, hatta tabiri caizse; kacmak icin cok okul corabı, etek filan feda ettim..
Kopya cektim, arsız gibi hocanın gözüne baka baka..
Kavga ettim, disiplin cezası olmasın diye okuldan azcık uzakta!
Sabahları, tüyüp kahvaltı yaptım okulun arkasında.. Tavla oynadım..
Okulun ilk ve son günlerini hep kırdım.. ve hep sinemaya gittim..
Catlayana kadar güldüm zamanında.. hatta bak buna hala gülüyorum; 30 kere dinlememe ramen ben hala geometri cözemem..
Özlüyorum sanırım cok..
Kac yaşında olursam olayım; boş ders saatlerinde devirdigim geyikleri, göstermelik ‘ambiyans’ olsun diye taşıgım kitapları.. asla vazgecemedigim ‘kalem kutumu’ özledim ben be..
Gercekten özledim..
Bütün barbarca; anıların hatırlarına.. seviyorum..




“… ve Kulkedisi kacarken, papucu ayagindan firladi. Ertesi gun Prens ayagi bu papuca sigacak genc kizi aramaya koyuldu. Ulkenin tum kizlari, Prens tarafindan begenilmek icin, ayaklarini daha ufak hale nasil getireceklerinin cabasina giristiler. Iste o gun bu gundur kadinlar, ayaklarini, erkekler tarafindan belirlenmis kaliplara sikistirmaya calisir, boyle yaparak erkegin “Prensesi” olacagini dusler dururlar. Zaman gectikce topallamasinin , kendini depresif hissetmesinin sebeplerini surekli kendi eksikliklerinde arayarak.. ve papucun ne denli gecerli oldugunu hic dusunmeden.. Erkekler ise ellerindeki “ayakkabiya” (veya duslerindeki kaliba) “ayagini” (kendini) sikistiracak kadini arar; “ayagi sikismis” bir kadinin ne denli gercek, ne kadar huzurlu, mutlu olup, mutlu edebilecegini dusunmeden… Ve… Ve birlikte yalinayak yasayabilmenin ozgur keyfinden habersizce…”

a Late vaLentiz!!



Nihayet, boş bır vakıt bulup yanına da yeterince saglam bır 'görsel' yakıştırınca (caldıgım arkadaşa tekrar tesekkürler) yazmadan edemıycem.. Ayol, ne sevgıllıler gunuymus bu boyle? yok artık.. insanı, yardan, kırmızı gülden, ayıcıktan, börtülü böcuuklu ne kadar tedarik unsuru varsa sogutur 'Allah belası versın' diye soyletmeye sebebıyet veren bır gundur sahsen bu '14 Subat' mevzu; ne yanı sımdı 14 subat olunca; gozune normalde kedi kopek gıbı kavga ettıgın ınsan modelı bı anda; hokusss pokuussss olup ınanılmaz bırsey olarak mı gorunuyor kı; kendılerını alısvermerkezlerıne vurmalar, saatlerce 'lan ne alsam dıye' dovunup durmalar fılan.. Gec kardesım gec, yok boyle bır dunya.. Askı bıle, 'yahu yapmasak sımdı elın kızı-herıfı- ne der olayına getırıp boyle bicimlendirir olmuşuz farkında degılız.. Bu aşk dedıklerı olay, baska bırsey.. en azından baska bırsey olmalı.. herkez kutluyorsa, aynı seyı aynı gunde hemde aynı fabrıkasyon konseple; senın ne farkın kalıcak kı, yasadıgın seyın adı 'ask' olucak.. Yok dostum ya, hatta daha derın bır benzetme yapalım hazır kapitalizm'den bahsetmişken; hic aynı olur mu herkezın 2 dkda 'cignemeden' yuttugu Mc Donald gibi fast food'larla, sevgilin elinin dedigi icine 'sapına kadar' aşkını kattıgı 'keklerin' tadı.. Neyse, sorunum da yok pek sevgılıler gunuyle ama oldu o zaman; kutlarım ben ayın 13'unu, 14'unu hatta15'ini bile kutlayanları.. happi valintezzz o zaman :D