Perşembe, Ekim 28

yeni başLayanLar icin; eLma şekeri..


Şimdi, bu elma şekeri mevzusu sanıldıgından daha derin bir vaaka aslında..
Ciddiyim..

Dünya üzerinde yemesinden keyif aldıgım tadını gercekten alabildigim cok nadir yemişlerden biridir bir kere, digerleri icin (sufle, waffle, snikers, erik, dondurma, vişne, sonsuz cikolata secenekleri vs. vs..)
Gel gelelim, elma şekeri başka birşey bence..
Benim gibi aceleci bir tip icin bile elma şekerini doya doya yemegi beklemek bir ayrıcalık keza;
-Sufleyi; olsun olsun dumanı böyle cıkarken agzım yana yana yerim ben ne olcak ki.. diyen biriyim..
Elma şekeri, bir kere sabırla yenmeli zira oldukca zahmetli birşey; agzınızın yüzünüzün kırmızı kırmızı şeker olması dışında; elmasını ısırcam diye geliştirdiginiz dudak kaslarınız esnek kıvrımlarla hareket etmeli filanda filan..
Ve, yeni başlayanlar icin, elma şekeri yeme klavuzu;
- Kesinlikle halka acık yerlerde yemeyiniz örnegin; Bakırköy'ün ortasında elinizde elma şekeri agzınız yüzünüz elma şekerli vaziyette dolaşmak hoş degil.. (yaptım, reaksiyon büyük!)
-Yedikten sonra, sevdiceginize kesinlikle;
*aşkitommm, bak dilimeeee böögghhhh yapmayınız (adam direk arazi moduna giriyor sonra..)
-Mümkünse, yagmurlu havalarda sevdiginizle birlikte bir kenarda sessiz sessiz yiyin, bir ona ısırık bir sana ısırık sonra şekeri burnuna yapıştırın..
-Yedikten sonra, sapı elinizde kaldıgınızda sakın ama sakın; lan aşk, he işte sizde bu elma şekeri gibisiniz yiyorsun yiyorsun sapı elinde kalıyor esprisini yapmayınız. (yuh ama el-insaf..)
-Elma şekeri yerken, mutlaka yanınızda ıslak-kolanyalı mendil bulundurum derim ben yoksa benim gibi; arabanın koltuklarına yada lokantanın örtüsüne silmek zorunda kalabilirsiniz..
-Hediye edilmiş, her elma şekeri güzeldir.. Gercekten..
-Elma şekerinizi paylaşmayınız; karşınızda ki alışkanlık yapar sonra mazallah onun yerine;
-hayatım diyetteyim yarın yiycem ben bunu diyip; konuyu tartışılmaz bir bicimde kapatınız.. :)
-Yedikten sonra, bol su iciniz yoksa icinizde Etna yanardagını aratmayan bir volkanik durum söz konusu olabilmekte..
-Sinemada yemeye kalmayınız, zaten zor birde karanıkta iyice yemesi zorlaştıgı icin ışıklar acıldıgın da; -Yarim, niye palyancoya benziyorsun diyen bir sevgiliniz olmasın..
-Böyle girişimci abiler bunların cüklatlısını yapmışlar deneyinnnnn, süper süper süper..

Elma şekeri haddisesi bana, kücük yaşlardan kalma Cennet'te otururken yandaki bakkalda satarlardı her velet günde; şekerleri tavan yapana kadar yerdi ama annem sagolsun; evlatcıgım acık olan şeyleri yemeyin diye diye aldırmazdı bize onu..
He, birde ilkokulda.. Teneffüs aralarında, servis dolana kadar ki sürede hızlı hızlı yenirdi benim icin servisci amca sittin sene onunla binmemize izin vermezdi (adamda manyak mıydı neydi hatırlıyorum, oynak bir malzemeden uzunca turuncumsu bir sopası vardı millet it gibi korkardı adamdan.. )

Neysemmm,
Cantam da bir adet elma şekerim var şimdi..
Kurallara uygun bicimde yemek icin can atıyorum..

dipcikimsi not : yagmur ne güzel yagıyor ya..
dipcikimsi not2 : yagmurda yürüsem kac kilo serum yerim acep?!
Sevgiler,
hLy'..

Cumartesi, Ekim 23

add me on Facebook..

Degeri tam tamına 26 milyar $cık..
Kurucus, 1984'lü diş hekimi bir babayla psikolog bir annenin tek cocukları Mark Elliot Zuckerberg, sanıldıgının aksine Amerikalı ve Alman bir kökeni yok.. (soyadı belki yanıltıyordur, en azından bana öyle olmuştu.)
Şimdi birde filmi cıktı izlediniz mi?
Biz, cmt gecemiz icin Mahpeyker'i istiyorduk aslında ama trafik sorunu yüzünden gişede ki bey abi bize;
*Saat 8:00 seansı icin Türkce cevrimi 'Sosyal Ağ'a filmimi önerdi'
Yine bir yönetmen filmi vakası yaşamayalım, en azından güncel film diye dalıverdik iceriye..

Ne yalan söyleyeyim ben zamanın cok cok gerisinde kalmışım, bütün servetler yoksulukla olmuştur devrini gazete köşelerini okuya okuya büyüyen bir bünyem varmış meger..
Zavallı cocuk, itilmişlikler icinde okumaya calışırken hırsla yapmış saygı duyulası serveti derken baktım ki durum düşüncemle dalga geciyor.
Abim gayette soguk, ukala -hatta kız arkadaşı icin gögüsleri kücük ifadesini kullanıp bütün Harvard kampusune yayarmış megersem- ve üstüne üstlük nötr üzerinden gap sweatını cıkartmayan film boyunca giye giye eskittigi terliklerinden ayrılamayan tipik sıradan biriymiş.
(Şekilde 1.a'da görüldügü gibi sahiden de giyiyormuş adam ya..)
Ne fazla yakışıklı ne fazla cirkin..
Ortalama bence, sıradan her Amerika'ya gelmiş Asya'lı kızın ilgisini ceker rahatlıkla, öyle evlere tıkanması, bilgisayar başında kutu kutu bira icmesi itilmiş bir adam ifadesinden daha cok 'uleyn senin beynin kac kuruş ola ki ben seninle muhabbet edeyim' diye karşısında ki ezmesinden kaynaklanıyor kanımca..
Filmde, tahmin olundugu gibi Facebook'un cıkış hikayesi anlatılıyor da burda da kücük bir sorun var; öyle bir anda adamın aklında ampul filan yanmamış..
-Geliyooo, geldii.. fikrim geliverdi gibi bir durumu algılanamadım..
Sadece, sınıf arkadaşlarından birinin yan sınıftaki kızın ilişkisi mi var mı? yanında biriyle gördün mü? kısmı azıcık heyecanlandırır gibi oldu beni ama cıx..
Fikrin kurucusu oldugunu idda eden, 3 abim daha var ortada..
2 tanesi ikiz, Harvard'ta kürek klubune de olimpiyatlarda yarışan kardeşler olay aslında onların;
-Lan Mark biz düşündük ki; harvardconnetion.edu diye birşey yapsak züper olur mu? diye başlaması fakat mahkeme de fikrimizi caldı bu ezik diye actıkları davada 63 milyon $ kazanmışlar.. Helal ola..
Eger filmdeki gibi bir ruh haline sahipse cocuk, bence azıcıkta kıskanc..
En yakın arkadaşı fikir ortagı ve başlarda şirketin finans'ından sorumlu olan yazık ergeni de 'Astak' klubune katıldı diye icten icte kıskanmış zamanında..
Görüyonn demi, para ne hale getiriyor adamı..
Bunun dışında, cocugun pekte öyle en genc zengiler arasına girmeyi takmıyor havası yoktu film boyunca cogu kez;
-I found the Facebook, nidaları yükseldi başarıya asılma, paylaşamama durumu söz konusu azıcık yada;
-I AM THE CEO-BITCH yazılı, kartvisit yaptırmalar filanda cabası..
Film vasat mıydı.. eh, 10 üzerinden 3'ü zor alır benden Justin Timberlake iyi miydi? Bence o adam ne şarkı söylesin (kız sesi gibi yahu...) ne de rol yapsın, kitap yazsın ne bileyim yönetmen olsun ama oyunculuk hayatta olmaz azıcıkta yaşlanmış deforme olmuş geldi gözlerime..

Yada şu da olabilir bütün ilgimi ve beklentimi; Av mevsimi, Newyork'ta 5 minare ve Eywah Eywah2'ye mi ne yogunlaştırdım ki 2dir sadece yanımda durana degdigi icin, sıkıcı filmler izliyorum gibi geliyor anlamıyorum acıkcası.. Acıkcası, Türk yapımlarını bir gün saya saya bekliyceksin deseler gülerdim..
Tebrik ediyorum Türk sinemasına emek verenleri bizim gibi burnu havada film izleyenleri bile beklentiler icine soktukları icin.. Sahiden..
Gidiniz diyemem..
İzlemek tamamen keyfinize kalmış vaka..

Sevgiler,
hLy'..








Perşembe, Ekim 21

PostLanmamış mektupLar..

..
Neden hayatında biri yok diye soranlara:
Hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya on dakika, onbeş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
Bu arada başka alternatiflerde geçer ama binmezsiniz.

Nede olsa "beklemişsinizdir o kadar" boşa gitsin istemezsiniz. Sormayın artık bana.! Herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
Durakta yaşlanmak olsada işin ucunda...

Cumartesi, Ekim 16

..


Gözlerimden yaş geldi..
Burnum aktı..
Domates salcası gibi kıpkırmızı oldu burnum..
Dudaklarım büzüldü..
Kızardı..
Ben agLadım..
Onca zaman sonra, agLayabildim..
Son kez aglardım sanıyordum ama agladım..
Hıckıra hıckara agladım..
Burnumu ceke ceke..
Ezile büzele..
Ben, bunca sene sonra ilk kez agLadım..
Hala, atan bir kalbim dokundugum da ürken ben varmış icimde ki cingeneler birleşip katletmemiş onu..
Tek başıma, yanlızlıgımı ugurlarken aglardım sanıyordum son kez..

Ben agLadım..

Perşembe, Ekim 14

payLaşabiLmek..


Geldi, gelicek hadi nerde kaldı dedik sonunda kış, yagmuruyla birlikte geldi; geldi gelmesine de ben ne ara virüs buldum da hasta oLdum anlamadım ki?!
Gözlerim acıyor..
Bogazım acıyor..
İlgi de lazım gele.. Baya bir lazım hatta..
Gidip, kumaşlara mı sarılsam ne yapsam?! :D
O dereceye nihayet geldim..
Arada temiz hava almak icin kahve ile, ofisin icinde bulunan toplantı odalarına kacmak 5 dk bile olsa orda öylece kalmak iyi aslında, baya iyi hatta..
Yanlız, bu yandaki inşaat..
Bir sürü, ses artı İbrahim Tatlıses olma yolunda kararlı usta abimler..
Bir selamlaşmıyoruz ayrı..
İnşaatın catı katı ofisin toplantı odasına bakıyor, yagmur yagıyor ama ne fena ki, toprak kokmuyor..
Manzara bile yok..
Ama bugun izlenecek birşey var; kocaman bir karga gagasından büyük topumsu şeyi zarif bir haraketle catının üzerine atıveriyor..
Kargalar da pek cirkin hayvanlar yahu.. Sevmem bile.. İtici geliyorlar bana cok; kırlangıc, saka, bülbül filan olsa tamam da, karga.. baya bildigin siyah ucamsı..
Gagasındaki, bu yagmurda nerden bulduysa buldugu yemi catıya atınca afiyetle gelip önce etrafında bir tur atıyor..
hmm..
Sonra minik minik didikleme başlaması an meselesi..
Bir dik..
Bir dik daha derken..
Ve olan oldu..
Misafir var..
Ondan kalıpca daha minik bir karga, iri olanın yanında yerini aldı bile..
Ne oluyor diye dikkatimi cekmeye başladıgı andır..
İrice olan, yuvarlaya yuvarlaya yemini başka yere dogru itmeye başladı, belli ki ögle yemegine konuk istemiyor..
Minik olan da baya ısrarcı hani arkasında geziniyor öyle..
Hayat ne tuhaf..
Kocaman bir parcan var kücücük bir gagan ve paylaşmak istemiyorsun..
İnsan da böyle sanırım..
Herşeyi oldugu halde, eli gitmiyor sahip olduklarını ikram etmeye..
Gücünü paylaşmaz..
Aklını paylaşmaz..
Hayatını paylaşıma acmaz..
Ne biliyorsun azalıcagını hic anlamam ki..
Oysa, bazen azalıcagını bilsen bile, paylaşmak ikram etmek kuru bir teşekkür icin bile deger..
Gercekten deger..
Gelecegini paylaşmaya cekinen birini tanıyordum..
Sordukca, tıpkı karganın yemini öteledigi gibi ötelerdi gelecegini anlatmamak icin..
Oysa tek derdim, gelecegin de olup olmayacagımı ögrenmekti..
Hepsi buydu..

Hepsi bu olmasına buydu da;dogamın kuşları bile bencilleşmişken insanlarından ne bekliyorsun ki; seninle geleceklerini paylaşsınlar dedim icimden..
Karga cirkin üstelik..
Buruk güldüm, hani o cok yaşanmışlık gibi güler ya insan agır gözlerinden anlarsın buruk oldugunu dudagının kenarında ki tebessümden degil..
Neyse..
İşe dönme vakti geldi diye geciriyordum ki icimden gözlerim hala yemine yaklaştırmayan kargaya dikiliyen, karga geri cekiliverdi yeminin önünden..
Gagasıyla parcaladıgı yemin bir kısmını, minik minik digerlerine dogru itmeye başladı ve sessizce kendi yemine dogru egildi..

Hiştt otur Hülya..
Henüz degil..
Minik olan yemege gömüldügü sırada, kafama dank etti ikisi birden yiyebilsin diye kocaman bir parcayı eşit bölmeye calışıyormuş bunca zamandır..
Karga cirkin hayvandır üstelik..
Oturdugum yerde, kalıverdim öylece..
Rabbim, yarattıgı herşeye merhamet, incelik ve kalp veriyor cok şükür ki..
Utandım bir an..
Herkez, biz degil ki paylaşmaktan korksun..
Üstelik karga cirkin havyandır..
Rabbim, yalvarıyorum sana birgün bile olsa bencillik yaparsam paylaşırken uyar beni, yanımda ol ki; senden degerli hic birsey olmadıgımı hep hatırlayayım..

hLy'..






Pazartesi, Ekim 11

Ah Robert.. Ah Edward..



Vallahi, Ah Robert Ah Edward..
Edward'a ezelden beri duydugumuz bir hayranlık var kabul hele ki Fight Club'ta bana 'O-ha ya, budur işte dedirttikten sonra..
Keza, Robert'ı da ayıptır söylemesi görmüşlügüm var Londra'da resturant zincirleri olan abimi NOBU'nun cıkışında üzerimde hotel terlikleri pembe pijamalar icinde 'o ne be?!!!!- diye izlemiştim vakti zamaında, gerci o da beni görse -oh my fuckin' god watzzz this' derdi ama olsun..

Neyse, mevzu şu ki.. Bu 2 ender görülesi adamın aynı filmde oynaması inanıl-maz- olur mantıgı ile, pazar gecemize davet ettik..
O nasıl filmdir öyle ya?!!
Kesin o film de oynasınlar diye santaj yaptılar yazık abimgillere..
Gerci filmin adı 'Stone' bizim Türk 'film bilimcileri' icinse, 'Şantaj' bence bizim Türk abiler, filmi izledi ve engin tecrubelerine dayanarak Edward'la Milla'nın (kadın coook yaşlanmışş he-he) Robert'a santaj yaptıgını filan sanıverdiler.. walla bak.. O yüzden de filmin adı 'Santaj' diye cevrildi.
Filmin yönetmeni John Curran ve %100 oranla kafası saglam abinin!
Hayır, ne mantıkla oturdun sen koltuga kim otturdu seni oraya?! Anlamadım ki..

Konu şu..
Hmmm..
Konu yok!
Kafaları ne kullandıkları mechul 4-5 adamın bir araya gelip 'Lan ara Robert'ı vakti varsa gelsin o gelirse Edward'ta gelir makara yaparız' tadında arada cektikleri bir film..
Hayatım boyunca cok kötü film izledim..
Hatta zamanında Savaş Ay'ın oynadıgı 'Dansöz' yapıtını bile izledim ama bu top 5'ime zirveden girdi..
Yazık olan kardeşimle, sevdicegime oldu zira filmi begenen malum kendisi olunca filmin sonuna kadar ısrarla;
-Walla bu süper bi yere baglanacak kalı kalıvercez diye ikna etmeye calıştı beni ama cıx! sonunda, yok ya bu tam yönetmen filmi olmuş diyip ustalıgını konuşturdu, sagolsun..

Hic iyi dileklerle ugurlamak istemiyorum filmi..
İnşallah agududu alır..
Oscar alırsa, yakarım bu gezeni! : )
Gitmeyin, izlemeyin derim..

Dip not1 : Edward'ın canlandıgı zenci özentisi kuzey aksanlı beyaz karakter aslında 10 üzerinde 5 alır sanırım ya..
Dip not 2 : Beynim sanırım bizim bebek kuzenleri cocuk filmine götürmekten kücüldü ancak cocuk filmlerini anlıyorum zira, Cılgın Hırsız'ı 2 kere izledimmm! he-hehe-hehe ayı mı calıjannnn janım?!! :D



Pazar, Ekim 10

Hayatımın fiLmi..


Herkezin hayatında vardır ya hani anLar.. anıcıkLar..
Unutkanlık başlamış bile olsa, saçlarında ki beyazlar artık hürriyetini ilan etmiş bile olsa anıcıklar vardır işte silinmez..
Yeniler.. Eskiler.. Bazen eskimeyen yeniLer..
Düşündükce, gülersin.. gülümsersin hatta bazen o sahnenin ortasında bulursun kendini öyle anlardan bahsediyorum.

Anladınız degil mi hangi anlar, anıcıklar?!..
Hayatın filmidir işte o anlar..
Hayatmın filmi.. Film demişken; yeni reklam filmini ceken yarım akılı zihniyet ben senin .... emi!!
Neyse, gelelim..
Benim değişmedigim, geride kaldıgım anlarıma..


-Bu Yılmaz Erdogan'da burda ne öküz..
-He, aynı ben..
-Hı?!! he, evet aynı sen..
-Öküz müyüm ben yanı?!
-Ee, sen dedin..
(Haybeden gercek üstü aşk üstüne yorumlar..)

-Ayakkabıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı!!
-Kaçmaaa, gel buraya kacma diyorummm kacma gel!!
(Selfridges'te ayakkabı denerken..)

-Bu nasıl olmuş?
*Güzel..
-peki, bu?!
*Buda güzel..
-Bu?!!!!!
*Güzell
-Off sende, birşey desene hicbirşey demiyorsun..
*ne diyim, anlamadım ki?!!
-Ne bileyim, güzel de birşey de..
*Güzel..
- Nassı ya?!!
(Topshop geyikimsileri..)

-Alooooo, Nerdesin?!!
*Irlanda..
- ?!!!
-Allah belanı vermesin senin..

-Geciktim mi?!
*yo, beklemedim cok..
-İyi, alış.. sen daha cok beklersin beni..
(Mavi Balık, wc'si önü)

-Tavla atalım mı?!
*Nereye?!
(Her tavla oyunu öncesi..)

-Ben şimdi anlıyorum, filmlerde nasıl ölü makyajı yaptıklarını.. Fondötenini böleee sürüyorsun bembeyaz oldun kız..
*hııı, dimi!
3 gün sonra..
-Yanakların niye böle oldu senin?!
*Alerji oldum, ölü makyajın yüzünden..

-Bu kedi yanar mı?! cattttt!!
*O-ha ya!

-Peki bunu seviyor musun?
*Hayır..
-Bu?!!
*Hayır..
-Bunu yapınca..
*Yahu hayır.. Sevmiyorum sacımı ne gözüme ne burnuma ne kulagıma sokmanı sevmiyorum..
-Yapma be olsun, cok güzel ama..

-Amerikan'ın başkenti neresi?
*Newyork!
-Puhahahahah yok artık, Wash. D.C.!
-Hadi lan.. Newyork işte ben biliyorum..
*Yahu, Wash. D.C. (Dominic city)
-Soralım..
*Sor..
-Hacı abi, A.B.D'nin başkenti neresi?
--Was. D.C.
-Yapma be, emin misin?
*Puahahahahaha!!
-Sus be kızım!

-Sen dogdugunda, burun muydun?!
* Of ama ya!
-Annen seni burun dogurmuş, gözlerin sonra cıktı ortaya..

-Bundan sonra saglıklı beslenelim mi?
*Olur..
-Tamam..
-,* Hadi Subway yiyelim!!! : )


Yüzüklerin efendisi kralın dönüşü
-Off başka film mi yoktu?
*Ya bak, süper film ben kitabını okudum süper ama..
- hmmm horr... hııı
*uyudun mu?!
Filmin bitmesine 20 dk kala..
-O Liv Taylor mu?
*Evet..
-Hadi be, niye söylemedin?!!

-Ne yapıyorsun?
*Sivilceni sıkmaya calışıyorum..

*Ne yiyorsun sabah sabah?
-Jelibon
*ıghh ne migdesiz şeysin ya, bana da versene?! :D

-Bak şimdi bu dik acı 90 derece x=90 ise y'de şurda ki geniş acı.. anladın mı?
*hı hı..
-y nerde?
*hı?!
-Salak mısın?

Hatırlıyorum aslında..
Unutuyorum bazende yaşlılık işte..
Bazıları hala ARAF'ta.. Unutmakla kazınmak arasında bir yerde beynimde..

Hani olur ya..
Oluyor bazen işte hayatımın filminde..








Pazar, Ekim 3

eLveda..


Bazen sadece veda eder insan..
Arkasını döner, gider.. Bakmaz bile, ne acı..
Arkasından aglayan var mı yada kalbi acıyan bilmez bile.. Ceker gider..
Bazen yarım kalıverir..
Bazen de, tamamlanmasa iyi olur cinstendir veda..
Cok kez, yaşamışsan vedaları hangisi daha cok acıttı hatırlamazsın bile..
Öylesine benimser ki insan, vedaları gözleri dolamaz bile..
Olsun, bitsin der bi an önce..
Olsun bitsin bu acıncası, cekilmez, kötü an..
Kac kez yaşanır böyle anlar insan hayatında?
Bilip bilmedigi kac vedası var insanın..
Kalp aslında bedenden önce alışır vedalara.. Beden, kalbin yükünü taşır gösterir arsız duyguları yüzün hatlarında..
Nelere veda ediyor insan?!
Cocukluguna..
Hayallerine..
Sevgilere..
İnsanlara..
Hic sesi cıkıyor mu insanın?
Dur, hayalerim gitme diye..
Dur desen, gitmez belki..
Kim ister, sevildigi yeri terk etmeyi?!
İyi agırlıycaksın sevdigini, ki yanlızla sevgili olmayasın..
Yanlızlık, öyle şımarık öyle sırnaşık bir fettan ki.. yer bitirir seni..
Herkez gider, herkez terk eder ama yanlızlık hic veda etmez, diger vedaları bekler; bekler ki sırnaşabilsin yanına..
Yalanım yok.. Alıştım ben vedalara..
Kalbimde alıştı, veda etmeye zorlanmıyorum artık hic..
Sadece, gece yüzümü tavana dikip ne hissettigimi bilmeden bakmak olmasa..
Ah bir olmasa..
Yakamı bıraksa bu, haller.. ah bir bıraksa..
Hatırlıyorum hala, taze bir yerlerde vedalar..
Öyle taze ki; gercek gibi..
O son bakışı..
Dur diyemeyen beni..
Kac veda yaşıyoruz?
Niye veda ediyoruz? Acıttıyor be kardeşim.. Acıyor hala!
Tuz döker gibi, dönme bari arkanı..
Bakma ki, kalbim bedenimden önce toplasın kendini..
Veda bile demezler, 'Elveda' süslenmiş hali..
Yesinler..
Ne o aglıyor musun?
Yok, yok.. Aglamazsın sen..
İnsanları birbirine baglayan şey, göz yaşlarıdır tadında bir laf hatırlarım agladıgım sırada..
Demesi kolay da, etmesi zor; Elveda..