Çarşamba, Aralık 15

Toffee nutS hadisesi..


Efenim, öncelikle acıklamak isterim ki 'Toffee nuts' benimde ara ara -janjan- buldugum Starbucks olayıdır..
Sadece, yılbaşına özel yaptıkları bu lezziz late Ocak ayının girmesiyle son bulur.. Starbucks'tan bütün sene, 'black coffee' icen biri icin oldukca renkli olan bu tadı bir sene boyunca ciddi ciddi beklerim. :)
Haydin Aralık geldi, gelicek diye..
Hatta aylardan Agustos sırasında; yahu Aralık gelsede toffee nuts icsek dedigimi bile hatırlıyorum..
Bir sürü kuruyemişli, sütlü, kahve oranı mükemmel latte'yi keşfetmem üniversite yıllarında Londra'da başladı.. Bond Street'te olan derslerden sonra veya -nasıl olduysa- okula erken gittigim zamanlarda derslerden önce; tube'nun icinde ki Starbucks'tan bütün Aralık boyunca 1 tane browni ve toffee nuts almak gizli günahım gibiydi..
Birde, tube'nun yanındaki waffle dükkanından waffle alma-mayı- istemek ama dayanamamak :)

Gecen gün 1 saatlik pilateste kolumu bacagımı, karnımı, acıtma işleminden sonra karnım artık;
-Yemin Billah, dümdüz olujammmm diye agladı! Resmen hissettim..
Eve sürüne sürüne, giderim ancak diye ic gecirirken birden kocaman sıcak büyük boy bir toffee nuts'um ve cookie'sim oldu.. :)
Belki de, uzun uzunnnn zamandan beri hic bu kadar sevinmemiştim..
Birde, süpriz sanki.. Hayır, buram buram kokuyorlar.. :)
Evet, altı üsttü kahve ve cookie..
Yok, yok sadece kahve ve cookie degil..
Şimdi ben bunu kafamda kurar kurar dururum..

'Birini mutlu etmek, nedir?'..

Etrafıma bakınca, inanılmaz insan tipleri görüyorum.. İcten olanlar, dürüst olanlar, ikiyüzlü olanlar, kibar ama ikiyüzlü olanlar, kibar ama sana istenmedigini belli edenler, kibar olmayan yalancılar, icsiz ama sempatik görünümlüler.. Bir sürü..
Ben, kendi adıma gercekten 'malım'dır kardeşim.. Anlamam, bir insanın beni sevip sevmedigini isteyip istemedigini.. Ciddiyim..
Hatta yeni yeni ögreniyorum diyebilirim..
Ben birini sevmiyorsam, ondan korkarım, kacarım.. Birşey yapar da, üzer diye beni istemem..
Ben birini seviyorsam, ondan da korkarım, kacarım.. Birşey yapar da yanlışlıkla üzerim, kırarım diye..
Herşeye ramen, sanırım diyebilirim ki -cok cileden cıkmadıgım sürece- kibar olmayı severim..
Okudugum bir yazıydı zamanında; Hz. Eyüp'ün hayatından alıntı bir kıssa..
Hz. Eyüp'ün hikayesi; Hz. Eyüp'ün zengin, saglıklı, bir sürü evlat sahibi olmasıyla başlar Rabbin, ona verdigi bütün nimetleri alması onun buna sabır göstermesiyle devam eder birde, Rab Hz. Eyüp'e cok büyük bir dert verir, öyle ki; Eyüp (A.S.) öyle bir hasta olur ki, hastalıgı süresin de yararları genişler, kurtlanır, kokar ve insanlar onu yanında istemez.. 7 yıl boyunca, sabırla bi hastalıga direnen Hz. Eyüp'un duasını duyan ve kabul eden Rab onu tekrar saglıgına kavuşturur ettigi sabrın karşılıgını 80 yaşından sonra tekrar mal mülk sahibi evlatla müjdeledi..
Asıl, bir kısım var burdaki özellikle severim;

**..İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb'den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.' sözünü düşünürüm..

İç dışa, dış içe cevrilsek..
Ne korkunc olurdu..
İnsanın icinde, büyüyen yara olan bütün hastalıklı duyguları dışa cıkar; belkide görüntüsünden utanır sokaga cıkamazdı..
Ne kötü..
Bakıyorum da, şimdi.. iç içte.. Herkezin içinde hepsi bütün hissettikleri, duyguları, düşünceleri..
O yüzden korkuyorum hala; insanlardan ben..
Birini mutlu etmek nedir?!
Sahiden nedir?
Baktıgında, içi dışında olan insan mı mutlu eder ki sizi? Korkutmaz, ürkütmez, saklanmaz, saklamaz, sizi yok saymaz..
İcinizi, dışınınzdan iyi gören biri midir mutlulugun sırrı? Ordayken, o an yaşarken; mutlu etmek icin yapmak mıdır bazen, bazı şeyleri?..
Bir adım geri atmak en azından dönüp bakmak..
Belki bir kahve ve kurabiye yanında, muhabet midir mutlu olmak?..
Bütün icilmiş, acı kahvelere..
hLy'..