Pazar, Mart 21

Ben..


Bazen, kelimeler dolusu yazmak geLir ya icimden..
Şimdi degil..
Bazen saatler boyu, aglamak geLir ya icimden..
Şimdi oLmaz..
Bazen saatlerce, düşünmek geLir ya icimden..
Şimdi zamanı degiL..

Düşünerek, aglayarak, yazarak; söylüyorum..

Özledim.. Degerini bilip, bilemedigim.. Herşeyini özLedim..

Pazartesi, Mart 15

Benim Tabu'Larım var, Hüsamettin..


Toplasan, 5 veya 6 kere oynamışlıgım var bu züpper eglenceli oyunu.. Hep icimde uktedir ama sevdicegim ve saglam -ultra- kafa bir ekible bu oyunu oynamayı..
Gerci aile akraba takımıyla denedik bir kere ama.. Sonuc, boşanmaya avrupai cinsel icerikli yaşam standartlarını elaleme afişe etmeye kadar gidiyordu.. Kaldıramadık..
Kapattık o sahneyi..
Niyetim var ama birgün.. Gülerken, kendimi dagıtma pahasına olsa bile oynuycammm o oyunu..

Gerci cok iyi sayılmam :D Örnegin;

-ıııı, seyy yaaa hanı seyyy sey işteee desene be iste!! hani var ya..'
--dıttt sure bitti!!
-ambar lan ambar!!!!

Şeklinde oynuyorum ama..
Benden iyilerde var piyasada..

kelime: ters
anlatan: düzün tersi?
hLy'.. ve ortam-kesin- : iptal!!

kelime: vazelin
a:hani abi böle yüzüne de sürersin kıçına da sürersin?
b:vazelin!!!!!! holeeeeyyy


kelime: sokak çoçuğu
- hoca, şimdi, nasıl desem... hımmmm... sokakta yaşayan çocuğa ne denir?
- öeh denir ne dencek...

kelime: berlin duvarı
anlatıcı: abi berlin'de ne duvarı var?


kelime: beşik
anlatan:hani alttan titretiyorsun yavruyu?
grup: ??!!!!
hLy'.. : nassı yanı?? :P

kelime:istiklal marşı
anlatan(kız): ya hani bizim için çok önemli en önemli şeylerden
biri..
cevaplayan(erkek): bekaret


kelime:oyun
-küçük insanların eğlenmek için yaptığı şey?
-küçük insan?

kelime:cin tonik
-inle kim top oynar?
-ciinnn!
-yanında ne iyi gider?
-toniiik!
hLy'.. : ee, oldu bu!

kelime:palet
tabu kelimeler: ayak-deniz-vs vs..
-gölun buyugune girerken $eyine ne takarsin?
-peştemal

anlatan: eee... höngö hölöngö???
anlayan: eee...karga tulumba?

anlatılan: embriyo:
anlatan: sikilmiş yumurtaaaa!!!!!!!!
anlayan: yuhhhh!
hLy'.. : a-handa koptum!

kelime: ihanet
kiz: karin seni aldatsa ne yapmis olur?
erkek: orospuluk.
kiz: peki teroristler vatana ne yapmis olur?
erkek: pustluk

anlatılacak kelime 'hafıza'
-balığın nesi kötüdür?
-buğulaması
hLy'.. : puhahahaha!!!

iki sevgili olan arkadaştan, kız olan evliliki anlatmaktadır, oglan arkadas bulmaya calismakta, soyle bir diyalog gecmistir.
kız : biz simdi napıyoruz?
ogl : cikiyoruz
k : ilerde ne yapıcaz?
e : cikicaz
k : daha ilerde ne yapıcaz?
e : cikmaya devam edicez...
k : ama daha da ilerde diyorum.
e : bana o sözü söyletemezsin..
dip not : erkek fobiktir!


kelime: hiyeroglif
- bak.. yazıyı kimler buldu?
- basur...
- ?
- aman asur ya... yok likya...
- ?
- lidyalılar...?

CatLadı kapıdan, gir.. düz dewam et; topkapı sarayı orda..

Cuma günü, tası taragı toplayıp -işi de kırıp- Topkapı sarayına gittik.. (cokta iyi geldi) Nasılda özlemişim, geze geze yemek yemeyi defalarca gördügüm şeyleri tekrar görüp etkilenmeyi.. 'way be' demeyi.. Ögrenciligimde cok yapardım; okulun girişinde afişler vardı hepsini cantaya doldurur, iclerinden ilgimi cekenleri sıraya koyar; cantayı sırtıma takıp hurraaa giderdim..
Aslında, 'özel' şeylerden cok.. o an ilgimi ne cekiyorsa secerdim (plastikten köpek maketi görmüşlügüm, Red Gate Galleri'de garip dudak fotograflarına bakmışlıgım, British museum'da böceklerden yapılmış insan figürlerine 'hay Hülya davul olma emi' diye söylene söylene hızlı adımlarla gezmişligim var..
Ne yalan söylim; hic birini bu kadar keyifle yapmadım. Koca saray'da nasıl padişah olunur, fetih nasıl yapılır üzerine uzun uzun muhabet ettik..
örn :
- ya, şimdi havalar soguk oldgunda misafiri nasıl karşılıyor bunlar???! yürü babam yürü..
+ Fatih, ac kapıyı!!!!
- Kocam, viyana kapılarına dayanmaya gitti; gelcek..

Topkapı'nın kendine ait bir havası var.. Tarih kokuyor desen, haklısın.. İhtişam kokuyor desen haklısın.. Gizem kokuyor desen haklısın..
Bir sürü kimligi var bu sarayın.. Cok saray görmedim hayatım boyunca; Dolmabahce,Buckingham sarayı (Londra) Versay sarayı(Paris) Dublin Palace(Dublin) Düka Sarayı(Venedik).. gibi gibi..
ama hic biri Topkapı sarayı gibi degil..
yada, bir sefercik bile olsa; bana öyle geldi.. Bir nefeste gezdik sarayı, kaşıkcı elması; kutsal emanetler, beşikler, hediyeler.. sarayın bahcesi..

4 saat bile olsa, ben ögrencilik günlerime döndüm.
Bütün sarayı daha önce gezmiş biri olarak, bu sefer dikkatimi 'Tura' (Mühür) ler cekti.
Yavuz Sultan Selim'in mühürü sergileniyordu, onu görebildik sadece..
Sonra kafama takıldı, neden Yavuz Han'dan sonra hic bir başka padişah'ın mühürü kullanılmamış hazinede? Merak ya bende ki oturdum araştırdım, ceddim'in yazdıgı fermanın altına mühürlerinin mürekkeplerini bile gördüklerinde 'korkan' koca imparotorlar neden korkuyor bu kadar diye?

En baştan bakalım;
Mühür (Tuğra) Nedir?

Tuğra, günlük adıyla 'nişan' 'imza' demek kelime anlamı olarak, padişahların fermanıları da her zaman padişah tarafından degil -nişancı, tuğrakeş- görevini üstenen abiler tarafından padişahın emriyle, başlarda fermanlarda sonraları ise, hanedan sembolu, paralar bayraklar, binalar, camilerde kullanılmış.
Osmanlı soyacagında 36 padişah olmasına karşılık, günümüze kadar sadece 35 tanesi gelmiş. Bilinen ilk tuğra Orhan gaziye ait.
Bir padişah'ın tugrası kabul gördükten sonra, hanedanlıgı boyunca değişmez.

Tuğra'nın kısımcıkları

Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunan ve asıl metnin yazılı bulunduğu kısımdır.
Beyze’ler (Arapça: yumurta): Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe iki kavisli kısımdır.
Tuğ’lar: Tuğranın üstüne doğru uzanan “elif” harfi şeklindeki uzantılardır. Her zaman elif değillerdir. Bazen harf de değillerdir. Yanlarında yer alan flama şeklindeki kavislere “zülfe” denir.
Kollar (hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru paralel uzanan kollardır.
Bazı tuğralarda sağ üst boşlukta ilgili padişahın “mahlas”ı da görülür.
Anonim olarak üç tuğ Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya hakimiyetini, küçük beyze Karadenize hakimiyetini büyük beyze Akdenize hakimiyetini temsil eder.


Dipnotcuklar;
- Tugra'lar fermanların sonlarında degil başlarında yazılır.
-Orhan Gazi'nin Tugrası kendinden sonra gelen padişahların tugraların iskeletini oluşturmuştur.
-Fatih ve Kanuni han'ın Tugraları, diger Tugra'lara göre daha estetik bulunur.

Orhan Gazi

Söyledigim gibi, bilinen ilk Tugra Orhan Gazi'ye ait.
Oldukca sade olan tuğrada Orhan bin Osman yazıyor.

Sultan I. Murat

Murad Hüdavendigil (Hükümdar, bey anlamına gelmektedir.)
Tugrasında, Murad bin Orhan yazmaktadır.

Yıldırım Beyazıt Han

Tugrasında Beyazıt bin Murad yazmaktadır. (Bu 'bin' meselesi nedir diye 3.tür bakanlar icin acıklama isterim; Beyazıt 'bin' Murad'daki 'bin' 'oglu' 'cocugu' anlamı gelmekte)
Beyazıt Han'a 'Yıldırım' lakabının verilmesi de ayrı bir efsane zira; efsane Beyazıt Han'ın Nigbolu savaşında harp meydanına inanılmıycak derece hızlı gelmesinden dolayı verildigidir.


Celebi Mehmet Han

Fetret devrini bitiren padişah olarak bilenen Celebi Mehmet Han, hakkında o kadar derin kaynaklar olmasa da gencliginde 'Kiri 'olarak lakap almış, sebebi hikmeti ise öldürme korkusundan ötürü bir kirişcinin yanına sıgınması ve cırak olarak yetişmesidir.


600 yıllık Osmanlı İmparotorluguna ait, 35 adet Tugra var söyledigim gibi.. Yukardaki, tugra'lar, kuruluş devri padişahlarına ait olanlar..
Bu kısımdan sonra, 'hünkar'ların tugraları başlıyor..
Fatih Han, Yavuz Han, Kanuni Han..
Onlar icin sıkı bir, araştırma yapmak lazım zira..
Kısmı 2ye bölmek lazım..
Hatta bence 3'e..
Ama şimdilik, bu kadarı yeter..
Bu gönül an itibariyle, babasını sevmeye gitmek ister.. sevdigini, hayal etmek ister.. :)

Çarşamba, Mart 10

Tarih'i anmak; anLamak..



Tarih..
Tarih'in benim icin hep yeri farklıydı.. Ortaokul, lise yıllarında diger derslerimden ayrı severdim tarih derslerini (Lisedeki tarih hocalarıma teşekkürlerimi sunmak isterim zira, tarihi anlatırken o kadar başarılı ve gercekciydilerdi; Osmanlı'yı tanımak, İstanbul'u Sultan Han'la birlikte almak, Martin Luther'i anlamak onlarla yaşamak kadar etkilendim cogu derslerimde..
Tarih'in kütüphanemde de yeri cok ayrıdır.. Sayıları diger kitaplarımdan hep daha fazla olmuştur özellikle yakın tarih'i dinlemekten cok okumayı sevmişim zamanında..

Herşey bir kenara, Tarih'i sanırım ben bir tonton amca sayesinde seviyorum.. Lise'de dönem ödevlerimden bir tanesi; 'Osmanlı'da adalet sistemi' üzerineydi. Kara kara 'ne yazsam ki ben şimdi ya' diye düşünüp, -o zaman google'ı ne icin kullanıyorsak artık- kendimi paraladıgım bir dönemde; bir mucize oldu ve benim tarih dönem ödevime; sihirLi bir 'bilge' dokundu..


İlber OrtayLı'yı; ilk gördügüm anda hayran kaldım.. Kendini bu kadar rahat ifade eden, duruşu bu kadar yalın ve egodan uzak olan biri hiç görmemiştim (Acık konuşmak gerekirse, bende o kadar tarih bilgisi olsa, ışıklı tabele yaptırır -Ben Tarihciyim-) diye gezerdim.
İlbey hoca gibi bir üstad bana 10 dk ayırsa bile şükür diye dualar ederken, hocam benimle ciddi ciddi oturdu, anlattı anlattı.. Tarihi, dinlemedim aslında kocaman bir çınar'ın gölgesinde seyrettim.
Adelet kulesini ziyaret ettim, 'adil' ve 'adaletli' olmak kavramların Osmanlı için ne kadar önemli oldugunu, ne kadar ince elenip sık dokundugunu bana, bir masal tadında anlattı hocam, yüzlerce soruma sabırla cevap verdi, her cevap sonrası ben biraz daha hayran kaldım..
Sonra adet oldu bende, kitaplarını dört gözle beklemek, cıkar cıkmaz (gecesinde) devirmek icin cabalamak..
Tarih'i bilmek anlamak bana göre; kestirmeden 'ibret' almaya benziyor.. Ve tarih bütüne bakıldıgında net görülebilen olaylar sinsilesi ve evet evet, dogru.. Tarih hep tekerrürden
ibarettir..



Tarih'i -yeterince- anmak.. Tarih'i -doğru- anlamak adına; İlber hocam'dan
aLıntılar;



















- En utanılacak yönümüz tarih yaptığımız halde tarih öğrenmemek, tarih yazmamak konusundaki cahilce ısrarlarımız.

- İyi muâmele edildiği yerde azınlıklar erirler, asimile olurlar. (Ermeni meselesi hakkında, 2 cift Lafım var ya.. neyse..)

- Türk ordusu ricat etmeyi bilmezdi. İlk defa ricat etmeyi İstiklal Savaşı'nda öğrenmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın harp tarihimizdeki büyük katkısı düzenli geri çekilmeyi öğretmesidir.
(Ricat : geri cekilme)

- Şarktaki gibi her sokağın ötesinde bir başka cemaat, her kapının arkasında başka dil, her semtte ayrı bir din gibi şeyler görünmez batı Avrupa'da. Bu muhtelif kavimlerin birlikte yaşama meselesi Akdeniz Ortadoğu toplumlarına hastır. Hindistan alt kıtasına hastır.

- Avrupa Birliği gibi birliklerin içine girmek gerekir, fakat bunlara fazla bağlanmama, yani her an bavulu hazır iç güveyisi gelin kız durumunda girmeniz gerekir ki, bir kriz anında orayı kolayca terk edebilesiniz veya hayatınıza devam edebilesiniz. (Biz girmeye dagılırlar zati.. cıkınnn cıkınnn kapattık tükkanı!!)

- Kanuni'yi sevmek için Atatürk'e düşman olmaya gerek yok. Böyle bir budalalık olmaz. Neticede Atatürk de bir Osmanlı Erkan-ı Harbiye'sinde yetişmiştir. (2 kere okunması rica olunur..)

- İhtilâlle demokrasi öğrenmek marifet değildir. (x2 kez, Lütfen..)

Salı, Mart 9

Ladies n Gentelmen's weLcome on Board.. 'This is Turkey!' :D

Aslında, oturup üzerine yazmak isterim ama.. Türk gazeteciler; marifetlerini sergilemişler.. :) Bizede, burası Türkiye demek kaLıyor..
Evet, efem 'nerde yaşıyor ve yaşatılıyorsak..'












































































Pazartesi, Mart 8

cuk oturdu..

Severim efem; hazır cevap insanLarı ben :) zekaLarında taktir etmişligim vardır cogu zaman..
Onca insanın icinde, 'er zeki küpü kişiyi' itin g.tüne sokmaya calışırken.. 'er zeki kişi' gelen saldırıyı; gögsünde 'stop' eder; ve voleyi 90'dan takıp dumur denizlere yelken actırır karşındakini.. :)

Velhasılkelam; severiz efem böle muazzam; gediklere oturan taşları, taşların sahiplerini..
Zira, 'laf ebesi' olabilmek kıvrak zeka ister.. Sakin olmayı gerektirir.. Hatta öyle bir 'sokucaksın ki' lafı, cümle alem anlarken; karşındakine tabiri caizse; 'birader, birşey mi girdi??' diye sormalı kendine..

Örnekler icin bakınız;


Churchill, Avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill' e kızgın kızgın şöyle seslenir:
- "Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir
karıştırırdım."
Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
- "Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi
seve seve içerdim."

Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif' i küçük düşürmek ister:
- "Affedersiniz, siz veteriner misiniz?" Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlamış:
- "Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"

italya türkiye'ye karşı savaşmaya hazırlanır. atatürk'ün onlara gönderdiği cevap:
"o çizmeyi benim ayağıma geçirtmesinler !"

bir genç adnan menderes'in yakasına yapışarak:
-hürriyet istiyorum.
adnan menderes:
-bir başbakanın yakasına yapışmışsın, bundan daha büyük özgürlük olabilir mi?

Bir filozofa sormuşlar: - "Şansa inanır mısınız?"
Filozof: "Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle açıklayabilirdim."

Salı, Mart 2

simpLy; simpLe..

''Advertising is a form of communication intended to persuade its viewers, readers or listeners to take some action. It usually includes the name of a product or service and how that product or service could benefit the consumer, to persuade potential customers to purchase or to consume that particular brand.''

Aslında bakarsanız bu işin, tam acılımı budur..
Türkcesinde, bundan pek bir farkı yok..
Hedeflenen kitleye, ürünü 'en basit, en vurucu ve akılda kalıcı' bicimde anlatmak, bu yani..
Öyle, uzun uzundıya kampanyalar yürütmek..
Reklamcılık ajanslarının elinde maskara olmalar..
yok yani.. yıllar sonra; 'sen giymiyooooo Colin's, sen Turk deiLL' şeklinde he he diye dalga gecsinler seninle..

Hani, kurumsal kimlik??
Hani, markalaşma calışmaları??
Yok yok, insanın dogasında var 'bir şeyi hep ilk gördügü şekilde hatırlıyor'
-yıllar evvelinde, sizin jean'ı biz bir Rusun üstünde gördük ama 3 saniye kadar sonra hemen cıkarttı, zira film erotik idi!
ee, ne anladık şimdi?? üstüne yap babam reklam yap.. hala, buram buram erotizm kok! olucak iş mi yani??
Kıvrak zekan yoksa, reklam icin yetenigin yok..
Reklam birazcık ayrıntılarda gizli olucak, basitligin icinde ki; gizemde..




















































SöyLemezsem catLarm; bu işin kesin kaymagını, 'condom' firmaları yiyor..
oh be!..