Çarşamba, Aralık 15

Toffee nutS hadisesi..


Efenim, öncelikle acıklamak isterim ki 'Toffee nuts' benimde ara ara -janjan- buldugum Starbucks olayıdır..
Sadece, yılbaşına özel yaptıkları bu lezziz late Ocak ayının girmesiyle son bulur.. Starbucks'tan bütün sene, 'black coffee' icen biri icin oldukca renkli olan bu tadı bir sene boyunca ciddi ciddi beklerim. :)
Haydin Aralık geldi, gelicek diye..
Hatta aylardan Agustos sırasında; yahu Aralık gelsede toffee nuts icsek dedigimi bile hatırlıyorum..
Bir sürü kuruyemişli, sütlü, kahve oranı mükemmel latte'yi keşfetmem üniversite yıllarında Londra'da başladı.. Bond Street'te olan derslerden sonra veya -nasıl olduysa- okula erken gittigim zamanlarda derslerden önce; tube'nun icinde ki Starbucks'tan bütün Aralık boyunca 1 tane browni ve toffee nuts almak gizli günahım gibiydi..
Birde, tube'nun yanındaki waffle dükkanından waffle alma-mayı- istemek ama dayanamamak :)

Gecen gün 1 saatlik pilateste kolumu bacagımı, karnımı, acıtma işleminden sonra karnım artık;
-Yemin Billah, dümdüz olujammmm diye agladı! Resmen hissettim..
Eve sürüne sürüne, giderim ancak diye ic gecirirken birden kocaman sıcak büyük boy bir toffee nuts'um ve cookie'sim oldu.. :)
Belki de, uzun uzunnnn zamandan beri hic bu kadar sevinmemiştim..
Birde, süpriz sanki.. Hayır, buram buram kokuyorlar.. :)
Evet, altı üsttü kahve ve cookie..
Yok, yok sadece kahve ve cookie degil..
Şimdi ben bunu kafamda kurar kurar dururum..

'Birini mutlu etmek, nedir?'..

Etrafıma bakınca, inanılmaz insan tipleri görüyorum.. İcten olanlar, dürüst olanlar, ikiyüzlü olanlar, kibar ama ikiyüzlü olanlar, kibar ama sana istenmedigini belli edenler, kibar olmayan yalancılar, icsiz ama sempatik görünümlüler.. Bir sürü..
Ben, kendi adıma gercekten 'malım'dır kardeşim.. Anlamam, bir insanın beni sevip sevmedigini isteyip istemedigini.. Ciddiyim..
Hatta yeni yeni ögreniyorum diyebilirim..
Ben birini sevmiyorsam, ondan korkarım, kacarım.. Birşey yapar da, üzer diye beni istemem..
Ben birini seviyorsam, ondan da korkarım, kacarım.. Birşey yapar da yanlışlıkla üzerim, kırarım diye..
Herşeye ramen, sanırım diyebilirim ki -cok cileden cıkmadıgım sürece- kibar olmayı severim..
Okudugum bir yazıydı zamanında; Hz. Eyüp'ün hayatından alıntı bir kıssa..
Hz. Eyüp'ün hikayesi; Hz. Eyüp'ün zengin, saglıklı, bir sürü evlat sahibi olmasıyla başlar Rabbin, ona verdigi bütün nimetleri alması onun buna sabır göstermesiyle devam eder birde, Rab Hz. Eyüp'e cok büyük bir dert verir, öyle ki; Eyüp (A.S.) öyle bir hasta olur ki, hastalıgı süresin de yararları genişler, kurtlanır, kokar ve insanlar onu yanında istemez.. 7 yıl boyunca, sabırla bi hastalıga direnen Hz. Eyüp'un duasını duyan ve kabul eden Rab onu tekrar saglıgına kavuşturur ettigi sabrın karşılıgını 80 yaşından sonra tekrar mal mülk sahibi evlatla müjdeledi..
Asıl, bir kısım var burdaki özellikle severim;

**..İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb'den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.' sözünü düşünürüm..

İç dışa, dış içe cevrilsek..
Ne korkunc olurdu..
İnsanın icinde, büyüyen yara olan bütün hastalıklı duyguları dışa cıkar; belkide görüntüsünden utanır sokaga cıkamazdı..
Ne kötü..
Bakıyorum da, şimdi.. iç içte.. Herkezin içinde hepsi bütün hissettikleri, duyguları, düşünceleri..
O yüzden korkuyorum hala; insanlardan ben..
Birini mutlu etmek nedir?!
Sahiden nedir?
Baktıgında, içi dışında olan insan mı mutlu eder ki sizi? Korkutmaz, ürkütmez, saklanmaz, saklamaz, sizi yok saymaz..
İcinizi, dışınınzdan iyi gören biri midir mutlulugun sırrı? Ordayken, o an yaşarken; mutlu etmek icin yapmak mıdır bazen, bazı şeyleri?..
Bir adım geri atmak en azından dönüp bakmak..
Belki bir kahve ve kurabiye yanında, muhabet midir mutlu olmak?..
Bütün icilmiş, acı kahvelere..
hLy'..





Cumartesi, Aralık 4

'Av Mevsimi' bitti..

Baba, anne ve dünya şirini kız cocukları 3lüsü birleşip haydin gidip Şener Şen'i görelim, cok özledik edasıyla 'Av mevsim'ini görmeye gittik..
Yanlız, belirtmek ister inanılmaz sosyal bir sülaleden geliyorum :P 2 amcamda tam kadro halinde filmdeydi :D
Kadronun hepsine, hayranım..
Şener Şen bugun dese, yürü kız diye.. nereye diye sormam sanırım :)
Cetin Tekindor ki, annem hala 'aaa o muymuş ki, yazık ya cok iyi dede bu yapamaz diye' tutturmuş halde..
Cem Yılmaz; bu cocuk cuval giyip sessiz sinema bile yapsa yakışır modundaydı.. Hele ki bir meyhane sahnesi var ki; icesim geldi desem yeridir.. Nasıl güzel bir kafadır o öyle? Nası güzel bir türküdür.. Bayıldık, bayıldım, bayıldı!
Film diger oyuncular da gercekten 'cuk' oturmuştu..
Okan Yalabılık, şaşkın bir caylak..
Adını unuttugum ablam; tam bir laz hatunu..
Şimdilerin converse'li Ezel katili de saglam bir esarkeşti..
Yönetmeni, ekibi, Casting'i tebrik etmemek icten bile degil..
Fragmanlarından da bilindigi üzere, Av mevsimi polisiye bir film.. Yavuz Tugrul'un 6 yıllık calışmasının emeginin karşılıgı yine bilindigi üzere, Türk milleti olarak biz hep yükün sevemeyiz polisiye filmleri, zira mert milletizdir gider kafasına sıkar, polise sıkılmış kafayı gösterir;
*Amirim, sonunu düşünen kahraman olamaz der teslim oluruz. Bize gelmez öyle uzun uzunadıya karmaşık planlar yapıp, beyin jimlastikleri yapmaya acıkcası.. :)
Belki ondandır; Cem Yılmaz'ın 'bu ülkede seri katil yok' sözünün dogrulugu..
Film ana hatlarıyla oyuncularıyla gercekten degerliydi.. Oyunculuk böyle birşey olsa gerek; hangi kişilige bürünürsen, bürün o kişilik üzerine o rol üzerine yapışmıyor tıpkı Şener Şen'imde oldugu gibi..
Kim der, Avcı'nın Gönül Yarasında'ki naif ögretmen oldugunu, Banker Bilo'daki ückagıtıcı banker oldugunu, resmen yıllar boyu cinayet masasında amir bu adam ya, diyesi geliyor insanın..
Bence, oyunculuk budur.. Tebrik edelesi bir rol oynayıp yıllarca üzerine yapışması degil.. Her rolü bir post gibi üzerine giymek vakti gelince cıkartmaktır.. Yazık şimdi, Polat Alemdar gayi mi oynasın? Tefe koyup oynatırlar adamı..

Yanlız bir durum ola ki, paylaşmak isterim; ya dünyaki bütün güzel filmler cekildi ve bitti, artık sonunda 'wayyy anasını' be diycegimiz filmlerin nesli tükenti ondan mıdır nedir; kactır izledigim (Yönetmen filmleri dahil) nedir bu filmlerin sonu tam baglanıcakken; düdük bir yere baglanma meselesi? Kim cözüm getircek bunlara? Nerde bu millet nerde bu devlet? Yok mudur şöyle; Fight Club gibi sonunu izledigimde; 'haaaaa s.ktir..' diycegim filmler artık?!
Kesik bir el, iz yok.. 2 cengaver polis -biri tam deli fişek- zekasıyla kendini kasım kasım begenmiş bir Cetin Tekindor ama gel gör ki; tipik 'Arka Sokaklar' finali..
Tamam, belki de ben artık beklenti konusunda kendimi bile aştım.. Nasıl bir beklenti icinde oturup izliyorsam filmi.. Olmuyor da olmuyor..
Hakkını yememek lazım gelen; Newyork'ta 5 minare'den daha canlı bir final oldu amma lakin; 'bu da mı gol degil hakim bey' repligiyle cıktım filmden..
Yinede, tebrik ederim bize böyle beklentiler icinde soktukları icin.. Ellerinize saglık..
Son zamanlarda; taktirime şahen izledigim filmler iki elimin barnaklarını gecmez;
- Soysuzlar Cetesi
-Cılgın Hırsız
-Soul Kitchen ( Gizli ama derinden bir filmdir.. )

Bu kadar, olsa gerek..
Neyse, konuyu dagıtmamak lazım.. İzlemeyenler sanırsam, bugun tutucaklar filmin yolunu şimdiden iyi seyirler dilerim..

Dip-uyuz- not : Filmde Cem Yılmaz'ıma kıymışlar haberiniz ola, Katil'de Tekin Cetindor :P -Biliyorum, uyuzun tekiyim ama bunu yapmaya bayılıyorum..
Dip-bitkin-not : Ben, bu filmi 2. kere izlemek zorundayım! Türk film dünyası bunun icin bana extra bir indirim yapmalı..

İyi Pazarlar..
hLy's..

Perşembe, Aralık 2

Modern zamanlarda aşk bu mudur?!


Modern zamanlarda aşk bu mudur? diye, sorar Nil ablam bize inceden..
Daha aşkın ne oldugunu kestiremeyen bünyelere, 'aşk' var mı lan diye isyan eden insancıklara, 'aşk' olsa bile bize mi gelir bee diyen toplumlara..
Ah min-el aşk ah..
Şimdi birde modern zamanlarda aşk cıktı.. Yediniz mi?
Nedir bu modern zamanlarda aşk?
Neyi vardı; Leyla ve Mecnun'un?
Eminim, Mecnun Leyla'yı iki kezden fazla görmemiştir; görse genel bir kanaat olan; -cirkinmiş aslında- yorumuna mutlaka azıcıkta olsa hak verirdi..

-Leyla be, senin bir gözün digerine göre daha mı büyük?
-Ahanda, Leyla'mın bıyıkları amanda Leyla'mın kaytan bıyıkları filan tadında laf sokmalar filan olurdu aralarında..
Peki, biz insanoglu ki; aşkı zaman ilerledikce tabir-i yerinde ise; cer cöp eden bır ırkız..
Ne ola ki bu modern zamanda aşk?
Kendimden, 10 yaş kücük bir erkek kardeşe sahip olmak, bir anda delirmiş teknoloji dünyasın tam orta kuşagında bulunmak sanırım azıcıkta olsa; Modern zamanların aşkı hakkında yorum sahibi olabilir diye düşündürdü beni..

Peki o zaman; fasten your seat belts..
Lise zamanlarında aşk; kagıtlara olurdu.. Hatta defterlere olurdu.. :)
Minicik not kagıtlara yazılır, ordan oraya fırlatırır tuhaf bir heyecan yaşanırdı..
Kacamak kagıtlar filan.. 'eywah durumları', okulda konuşmak mı? Zinhar yasak fetfası filan derken; olmayacaksa bile Ferhat-Şirin aşkı gibi olurdu..
Ben, 'liseli sıpanın' aşk neyine okulunda okudum..
Aslında, iyi ki de okudum..
Sonra, bir anda Londra girdi hayatıma..
Aşk'a burda pek bir hoyrat davranıyorlarmış gördüm.. Pek bir üzüntü pek bir hayal kırıklıgı yaşadı bünyem..
Biz, daha mı bir el üstünde tutuyorduk, neydik? Bilmesekte, görmesekte o köy bizim köyümüz durumu vardı yani hafiften..

Neyse, konumuz modern zamanlarda aşk..
Peki o zaman ben size bir Modern zamanda aşk hikayesi anlatıvereyim;
Bir varmış, bir yokmuş ipad'lerin Cin'de henuz cakması yapılmayan zamanlarda; hala Nokia kralken;
Bir esaskız veya esasoglan yaşarmış..

Ve, hikaye başlamış..
Cok mu masalsı oldu? Ne? Peki günümüze dönelim..
Bir adet esasoglan ve esaskız birbirlerini, bilmem ne kadar lüks mekanda görürler..
Kim bu afet? Kim bu taşh?!
Akşam o hırsla eve gider; Feysbuk'u acar başlarsın aramaya.. :)
Ve mutlu son..
Mission completed! Kız ordadır..
Muhtemelle kuvvetli ki; cep telefonuyla yukardan cekilmiş bilmem kacıncı pozu, deli gibi kesilip bicilmiş halde üzerine photoshop süsüyle profil resmidir..
Hemen, gözler 'ortak arkadaş' sutununa kayar..
Yeap, 3 ortak arkadaş..
Bir deli cesaret ekleme talebi yollanır..
Ve, you have got mail..

-Kimsiniz?!
İşte bu kısım, ilişkinin gelecegini belirler kısa sahnelerle bakalım hemen;
Eger kız fingirdek, sen abazansan;
Kız :
-Pardonnnn tanıyamadım?! Ama o siyah hızlı hızlı giden şey senin mi? sorusunu okur..
yanıt olarakta;
Erkek;
*Tanışalım, istersen gezdirirdim seni..
Eger kız, düzgün sen abazan;
Kız:
-Pardon, tanıyamadım..
Erkek:
*Tanışalım güzelim, şurda gördüm seni carpıldım vs. yazar yollarsan şu cevabın olur;
Kız:
-İlgenmiyorum, iyi akşamlar..
Eyyyhhh, oldu mu g.t! Başlamadan öldürdün ilişkiyi bay dingil!

Bir şekilde, eklendiysen arkadaş olarak Feysbuk'una hemencecik 'status' durumu bakmak farzdır. Bazı salak ablamlar -ki uzun bir süre Tugce'yle evli olan bizzat benim- lezbiyen ilişkilere sahiptir.
Saniye Dakik ve Şemsiye Kapanır evli. ( Sallanmaz, Şemsiye Kapanır demek ki, var olması muhtemel ilişkinde 3. kişidir. Ayrıca ben ezelden kılımdır bu 3. kişiye.. İlişkinde yaşar, barışır, ayrılır.. öle, mutlu mesut ilişkinin icinde dururlar..)
Saniye Dakik ve Esas Erkek'in bir ilişkisi var (Şimdi yandın! Kızın sahibi varmış be dersin, bir sigara yakar; aslında ben mekandaki diger kızı daha cok begendim der bir GBT daha yapmaya koyulursun)
Saniye Dakik bekar. (Cöpsüz üzüm, hemen fotograflara bakılır başka saplar yorum yapmış mı diye incelenir) Durum temiz ise;

Yürü oglum, Poke'la kızı..
Kız Poke'ların..
Sen Poke'lanırsın..
Facebook'ta hergün online olup avını bekleyen avcı gibi dikilirsin..
Ve, o gün..

-Slm Saniye.
*Slm..
-Naberrr? :)
*iidir sen?
-iiii, ya nassı gidiyo?
*iii sen?
İcinden o an icin gecer, kız biraz salak mı acaba diye..
Ya hemen ilgiyi üzerine cekmek zorundasındır yada kızın ilgisi bir kez üzerinden cekildi mi ömür bekle, cıx!
-iii okul-iş güç
*hmmm (tipik kız tepkisi -bende zaman zaman kullanırım bak)
-Sen, Abidin Durusuyu nerden tanıyorsun?
*aaaa bizim Abidin mi yoksam?
..
Ve muhabet bir şekilde, su gibi akar yolunu bulur..

*tmm ekle beni, saniyethesexylady@hotmail.com byesssssss muah!
-The sexy lady?! Lönk!
Modern zamanlarda aşkın ilk aşaması; Feysbuktur.. Ekleşir, poke'laşır kısa bir muhabet ile 2. aşama icin hazır kıvama gelinir..
2. aşama : MSN..
Cagın, gelişkin ara-bulucu teyzesi..
Mesala, benden önceki dönemlerde; Sizin bir kız varmış Durdiye hanımların mülkiyeden mezun oglu var Sabrican onunla diyorum birşey etseler.. hı?
-ayy bilmem ki, bizim kızda pek bir utangac olur mu?
*olur olur.. niye olmasın ayol? gibi kendilerine bilmem neyin kızıyla bilmem neyin oglunu başgöz etmeyi misyon bilmiş teyzemlerin 'Modern' zamanlardı ki temsilcileridir bu 'MSN.'

Neyse efem;
Msn uzun bir sürectir 3. aşamaya gecmek icin..
Zira, sabahlara kadar msn geyikleri cevrilmeden 3. aşamaya gecilmez gecil-e-mez.

-Abizittin, en sevdigin renk ney?!
*Mor..
-ayy bende severim..
*Bende, bende hatta odamın heryeri mor..
-Nasıl yani?! Erkek odası olan, odan mor renkte mi?!! :S
Onun yerine;
Ne kadar dürüst oldugunu (erkek icin) Ne kadar hanımefendi oldugundan (kız icin) yada; ne kadar adam gibi oldugundan (yine erkek icin) inanılmaz bir kız oldugundan (yine kız icin) bahsetmek zorundasındır..
Bu aşamada icinde;
Msn 1. aşama denir..
Msn 2. aşama icinde;

Erkegin kıza;
-Saniye ne güzel gözlerin var..
Kızında sürekli olarak; ':$' (Msn'de utanma ikonu) yaparak gecmesiyle süren bir durumdur..
Gerci bir daha dışa dönük ablamlar icin;
*ayy abizittin sende cok hoşhsunn filan derler..

Ve, msn aşaması duruma göre 2 hafta kadar sürer..
Ondan sonra; 3. aşama icin izin cıkar; BBM (BlackBerry Messenger)
Birbirlerini BBM'de ekliyen potansiyel cift msn uykusuzluguna dayanamaz gün icinde konuşmaya başlar..
Alakası alakasız zamanlarda, abuk veya abuk olmayan şekilde yazışmalar başlar..
Erkekler icin bu aşama igrenctir kanımca..
Cünkü benim güccük danam genelde; -Lan, madem gün icinde konuşmayı kabul ediyorsun ne demeye bbm veriyorsun ver direk numaranı olsun bitsin..

Şimdi 3. aşama erkek icin birazcık tehlike arz eder.. Cünkü, er kısmı kontrol etmeyi ister aynı zamanda-bu balık olmazsa başka balık bakarız deniz büyük mantıgına sahipse- diger kızlarla vakit gecirir..
Gerci, zaman Modern olunca kızlarda da mı aynı durum söz konusu gibi olur bilemedim ki..
Hem erkek, kontrol etmeyi seven taraf oldugu icin; zırp pırt;
-Abizzzzzzz, baksana şu bogaz manzarasına diye bbm'den resim görmek istemez.

İşkence icinde gecen 3. aşamadan sonra..
4. ve son aşama; GSM ve SMS.
İlk kez sesler duyulur..
Konuşmaya başlanır ve;
Kayahan gitarıyla araya girer;
Yine bana haram geceler..
Artık dayanamıyorum, burama kadar geldi..
Telefonla konuşmaktan nefret ediyorum.. Yeminle ediyorum, uykum geliyor resmen.. Tv'ye gözüm kayıyor.. Cişim geliyor.. tut babam cişi tut!
-Iggghh şey seni 1dk sonra arıycam?!
*niyeeee?
-İcimde bir niyagara var dostum, anladın mı?!! desem daha mı iyi yani?! Hı?
Oh be, bir patlama anı yaşadım sanırım..

Konu dagılmadan, modern zaman ciftimize geri dönelim..
Sabahlara kadar süren telefon görüşmeleri ki bu konuda, 17 saat rekoru olan birini tanıyorum.
Bitmek bilmeyen cocukluk anıları..
Aile fertlerinin yaptıgı tuhaf abuklukların ortaya dökülmesi filan derken son aşama gercekten uzundur..
Bitmez babam bitmez..
Birde benim gibi genişce bir aileden geliyorsanız, karşınızda ki yandı keten helvam..
Mutlu son icin; yapılcak son şey kalmıştır.. Son bir gayret ile Esas er kişi soruyu sorar;
-Saniye, bilmem ne filmi gelmiş..
*Essah de..
-Essah kız, haydi gidelim..
Balık yemekle kandırılan saftirikler de var.. Ki ben balıktan nefret ederim.. :)

En fazla 1-2 buluşma sonrası modern zamanlarda yaşayan modern prens ve prensesler icin ilişki tuhaf bir bicimde rutine biner..
Ten uyumu..
Ceyran akımı..
Frekans ayarı bir türlu tutmaz.. tutulamaz..
Ve, hızlı başlayan aşk hızla biter..

Önce, GSM silinir..
Sonra bbm'den kovulur..
Hemen arkasından, Msn'de engel konur..
Hızla; Facebook arkadaş listesinden def olunur..
Ve, Modern Zamanlarda aşk budur..
Kalp hic acı cekmez.. Sahiden cekmez, yaşadıgın herşeyin sanallıgı icinde nasıl gercek bir agrı yaşasın ki kalbin..
Aglak bir dizi var kanal D'de 'Öyle bir gecebilemez zaman ki diye'
Ordan bir spoiler;
-'Eger, gercek olmayan karşılıksız aşk bu kadar acıtıyorsa; gercek olan karşılıksız aşk kim bilir ne kadar acıtır diye..'

..Cevabım Nil ablaya gitsin;
Evet, Modern zamanlarda aşk budur; Hızlı, sanal ve 'her zaman' daha o modele alış-a-madan 'bir üst modeli' cıkan artık fabrikasyon olmuş duygumsu..

Sevgillerle;
hLy's..


























Pazartesi, Kasım 29

Benim Nefesim..


Oturup düşündüm gecen gün; 'Bu kız ne zamanlar yaşıyor diye?'..
Vallahi ciddiyim, düşündüm..
Üniversite hayatımdan sonra, yaptıgım herşeyi tek tek not ettim toplamda 6 satırlık bir liste cıktı..
Nasıl iş ya?

-İşe başlamak..
-İşe alışmak..
-İşi ciddiye almak..
-İşi kafaya takmak..
-İş icin deliye dönmek..
-İş icin gelecek planları yapmak..

Resmen bu kadar..
Bütün hayatım, Yenibosna/İstanbul olmuş..
Tamam, cozutuk gibi bir seyahat takvimin olabilir; fakat hic biri '1 dklık nefes icin' bile bana ait degil..
Pazartesi, Salı, Carşamba, Perşembe, Cuma günleri 6:45'te uyanıyorum gözümü acmadan merdivenleri tırmanıp agzıma nutella, simit, cola tıkıştırıyorum.. (Adı bunun kahvaltı..)
Bir keresinde, krem peyniri yüzünden aglamıştım o zamandan beri; krem peynir yemiyorum.. Nutella, simit varsa kocaman bir browni!
Sonra, kocaman bir bardak zif gibi kayfe..
Odaya sürünüyorum..
Ve, liseyi en cok özledigim an başlıyor..
'Lan, ben bugün ne giyicem?!!!!!'
İş yerlerine kıyafet formatı getirirsin istiyorum, devlet regli olucak kadınları hesaplamasın kardeşim düzgün bir üniforma geliştirsin!
Topuklu giysem aksam 7'ye kadar, anam inim inim aglıyor babet giysem stajer gibi davranılma riski var..
Ne iki ucu, b.kumsu deynektir..
Neyse, duşu al sacları kurut diye tehditleri bir yandan evin icinde ayakkabıyla gezme nidaları derken; evden kacıp nasıl 7dk'da gidilcek bir yol, 35dk'da gidilir hergün bizzat ögreniyorum..
Arabama diyorum ki, 'cakar' mı alsam?
Ciddiye alınır mıyım?!!
Resmi aracım lan ben, ne var tosbadan resmi arac olmuyor mu? Rahmetli Ecevit'te Anadol kullanıyordu filan..
İşe ayık basıp, dolmuş mail kutumu okumak arasında tek keyif..
Türk kahvesi ve arka oda..
1. nefes aldıgım an..
10dk..
Durdugum duruldugum an..
Sonra, kafamı kaldırmam saat 12:30'a denk geliyor..
Şanslıysam, ögle yemegi süprizim oldugunda 'derin derin' nefes alıyorum..
Yoksa, nefes almıyorum aclıgımı bastırıyorum..
Sonra, yine kafamı tavuskuşu gibi gömüp cıkarttıgım an..
Akşam, 6:30.. o da iyi ihtimalle..
Agırdan boşalmış angus gibi eve gidip üstünü değiştirme, saat 7'de spor yapmaya gitmek icin sadece 10dkım var..
1 saat karın, bacak, kol, sırt bölgemi acıttıktan sonra -ki bu sırada kafamda, yarın 24 kasım GTL'in 3 modelinde yüklemesi vardı, onların inspectipn'ları tam mıydı ya?!?! diye düşünürek geciyor..
Ve, mutlu son..
8'den sonra 1 saat bile olsa..
2. Türk kahvesi..
Şanslıysam bir tavla galibiyeti..
-Her akşam olabilitesi göz dolduruyor...- : )
Sonra, mezar gibi eve geliş, popoyu devirip uyuma..
Haftanın 5 günü icin bütün olay harfi harfine bu..
Sıkıcı..
Rütin..
Ve, ne yalan söylim günde kac kere düşünüyorum kim bilir;
-Ugruna, harcadıgın onca seyden sonra; bu mu Hülya senin istedigin diye..'
Thanks God it is Friday, oldugunda..
Gözlerim uykusuzluktan kücülmüş..
Huysuz, bitkin..
Merhaba diyene; senin ben ananı.. diye cevap vericek duruma coktan gelmiş oluyorum..
Cumartesi günleri..
Ah, gün ışıgım..
Artık bünye öyle pis alışmış ki; 8:00'de uyanıyorum..
Sonra tekrar uyumak icin; -Hülya düşün hafta ici uykusuzlarını düşün diyerek tekrar uyutuyorum..
Uyanıp;
Odayı toplamak..
Ayakkabıları yerleştirmek..
Kendi işlerimle ilgilenemek derken..
Nefes almaya ögreden sonra başlıyorum.. :)
Canım ne isterse oraya gidiyoruz..
Türk kahvesi..
Yönetmen filmi..
Tavla galibiyeti (Cok şükür ki, yenilgim yok!)
Sadece, 4 saat nefes alabiliyorum..
Cumartesi günü, gec saatlere kadar bir sürü arkadaşı oturup muhabet ettik..
Uzun zamandır ilk defa, gercekten insanların konuşurken cıkar gözetmediklerine şahit oldum..
Sadece, konuşuyorlar..
Onlar konuşurken ben yanımda duranı izledim öylece..
Sessizligini, halini..
Ve taze, mis kokan nefeslerle doldurdum cigerlerimi..

Sonra hesapladım;
1 günde 24 saat var..
7x24=169 saat eder..
1 saat = 60dk
60x24= 1440 dk oluverir 1 günde..
1440x7 = 10080 dakikkacık 1 haftada;
Son olarak, benim hesaplarıma bakarsak;
10dk 1. nefesim..
1 saat : 2. nefesim.. 60 dakika
4 saat : 3. nefesim.. 240 dakika
Toplamda sadece; 310 dakika

Benim, nefesim..
Yaşamak icin; yaşadıgımı bildigim anlar icin harcadıgım nefesim..
Yine soruyorum;
Bu mudur; ugruna harcadıklarının karşılıgı?!





Cumartesi, Kasım 20

Gece yarısı geyikLeri..


Bir insan evladı, gecenin 2'sinde neden uyumaz?!
Yapılcak bütün aktiviteler de üstüne üstülük yapılmış olsun..
2 ucak değiştirip, ülkemin topraklarına basmak..
Eşek ölüsünden farksız bir bavulu taşımak..
Anne ve babanın gönlünü yapmak..
Arap'larla kavga etmek.. Örnekleri icin :

*Sorry, how much is this?
-it is free, for your beauty..
*?!! Zevkine, edeyim mi senin? ediyim edeyim..

Yorgunluktan bitkin düşmek, ya sahi biz şimdi tatil mi yaptık oluyor bu durum? Yeminle yoruldum..
Sevdicegi uyutmak..
3 sigara..
Ve hala, star tv'de Hayrettin videolarını izliyorum..
Uykum yok..
Okuncak kitap yok..
Öylece, kurbanda kesilemeyen cılız koyunlar gibi bakınıyorum ekrana..
Nette dolandım birazcık, okuncakları okudum da okudum hemencecik bitti..
Kalktım bir tur attım.. (Kac m2 sankim ki odam; ben, dolap, ayakkabı dolabı, dolaba sıgmayan ayakkabılar..)
Kafama takıldı bak şimdi..
Bir insan size onca zamandan sonra nasıl hala özel gelebilir?!
Hala, hayran olabilirsiniz?
Ne tuhaf..
Nasıl hala durup durup resimlerine bakabilirsiniz? Sürekli hemde..
Yaşanıcakları mı bitmemiştir hala?
Tükenmez mi midir acaba?
Peki ya, 30 yıl süren evlilikler? Bir insan, nasıl dayanır 30 yıl birine?
Deli misiniz siz ya?
O zaman da mı aşk olur ki bunun adı?
Geyik işte..


Saclarıma kıyasım geldi, at yelesi gibi oldular.. Kestiresim var..
Aklım hala karım karış havada benim cok beklerim ayaklarım yere bassın..
Hayranı oldugum adam, Fatih Sultan Mehmet sevdigini bir gece dan diye gitmiş istemeye ceyizsiz, duvaksız atıp atının sırtına gelin etmiş..
Aklım yatmıyor degil var ya.. :)
Okan Bayülgen baba olduktan sonra, daha mı yufka yürekli oldu ki acep?
Yayında olan kac dizi var güzel ülkemde? Ciddiyim, bilen varsa tam sayı olarak söyler mi bana?
Rıdvan Dilmen cidden bir efsane mi?!
Tavla mı Satranc mı?! Tavla be!
En sevdigim ay, Temmuz ama bütün romantik komediler ya Kasım'da yada yılbaşında niye ki acep?!
Bütün sahip olduklarıma ramen, az şükür ediyorum tilt oluyorum bu huyuma tilt!
En uzun soluklu film serisi, Gelecege dönüş mü? American pie mi? Scary movie mi? Testere mi?
Bu meslegi yapmasaydım; kesin ya yazar olurdum yada gezgin! en iyisi icin; gezgin yazar.. :)
Kocaman bir ayıcık istiyorum..
Bir sigara daha..
Bu arada, gece gece neler düşünür müşüm be?!!
E, hala uykum yok..
Yazıda edebi olmadı zaten..
Neyse..
İyi geceler..

hLy'..

Perşembe, Kasım 18

Sharm El-Sheikh..


Kurban bayramı icin verilen 9 koca günlük molada yapılcak arasında; zehir düşünce insanları 'haydin len sıcak memlekete gidip etrafa dolar sacalım der..
Dubai, Fas, Tunus, Mısır eylem ülkeleri olarak hayata gecer..
Fas ve Tunus dışında 2 ülkeyi de gördüm Dubai'ye ergen yaşta Mısır'a ise, bu sene icinde 2. kez gelişim oldu..
Genc yaşımda cok ülke gördügüm icin midir bilmiyorum ama gittigim yerler tuhaf bir bicimde aynılaşmaya başladı yada sanırım, bu kız 'dünya insanı' oldu.. yuppi!


9 gün boyunca, kesilen kurbanı görmek, catlayana kadar baklava, lokum yemek üstümüz başımız limon kolanyası kokasıncaya kadar evde kalmak yerine secenekler arasında Mısır'a gitmeyi uygun gördük (fikir babası bizzat öz babam olur..)

Kahire öncede söyledigim gibi insan hayatında sadece bir kere görüldügünde güzel olabilecek bir yer..
Bizde gidelim, birde Sham El Sheike'nın suyunu yutalım dedik..
Aslına bakarsanız, bence bu mevsimde Güney Afrika harika olurdu (bildigimden degil okul arkadaşlarım söyledi..)
Neyse, seyahet yazısı yazmam gerekiyor (amacım bu zira)
Sham, Mısır'ın incisi diye biliniyor halkı arasında..
Sapına kadar, Rus (bu adamları kim kurtardı kominizimden bir elime gecerse diycek lafım var..) Ukranyalı, kafile halinde İngiliz ve İsvecli kaynıyor..
Havası güzel.. Gercekten 30derecenin altını daha görmedik..
Kızıldeniz güzel.. Ilık, inanılmaz tuzlu ve şaşırılacak kadar temiz (ki Mısır'lılar inanılmaz pis öyle böyle degil..)
Aaa, evet..
Dalma eylemi ile meşhurdu dimi bu şehir? Öyle tüpümü aldım cekilin dalıcam ben durumu yok onun icin kurs almanız gerekiyor ilk gün dalıcak olanlara 3metreden aşagıya indirmiyorlar ve sadece 15dk kadar dalabiliyorsunuz (Ben ilk günde kaldım ama sanırım degdi) inanılmaz bir renk cümbüşü var aşagıda..

Bir sürü balık Nemo, Sarı, kırmızı laci renkte minnacık balıklar ve Corel'ler..
Öncelikle şu Corel meselesine deginmek istiyorum; bi bok yok anacım.. bildigin bitkinin suyun altında yetişeni Corel aşagıya Corel yukarı bir durum var burda ama ben bi cacıgını görmedim.. Bitki işte, bilen icin önemli demek ki..
Yani, cekilin ben geldim tüpüm nerde verin onu bana Discovery belgeseli cekicem diye umutlanan arkadaşlar.. hehe. Unuttun..

Envai ceşitte hotel var..
En iyi hotel, Four Season ve Hyatt Regency bir fenomen olan Ritz Calton'u bok götürüyor.. (İngiltere'de kapılan kovulan adamlar biliyorum da..)
İnsanları pis, gercekten pisler ya en lüks yerde bile yemek yerken 2 kere düşünüyor insan lem yesek mi acep diye?!
Havasından mıdır nedir sıcaktan olsa gerek Mısır'lılar pek bir kaypak millet ya bir söyledikleri digerini tutmuyor.. Paraya deli gibi düşkünler; Amerikan Doları favorileri ama Türk lirası verirsen de 'Şükran' diyorlar..

Zaman kavramları yok örnekle;
-Merhaba (Tur Rehberi hatta)
-Merhaba, kacta gelirsiniz bugun bizi almaya (ben)
-11:30'da ordayım (tur rehberi)
-OK'dir.
Saat, 14:00 sularında 'azıcık bir gecikmeyle' bizi almaya gelebiliyorlar..
yada, toplantı icin ne zaman müsait olursunuz sorusuna; -Gün icinde yaparız ya diye cevap almanız mümkün..

Taksiciler, satıcılar sizi kazım kazım kazıklamak icin gözleri dört dönüyor ne alırsanız alın mutlaka pazarlık edin zira; 100ep dedikleri minyatür hediyelikleri 15ep satın alabiliyorsunuz.. (maliyeti kaca acaba oda merak konusu)
Yemeklere gelince; iyi bir hotelde kalıyorsanız dışarda Hard Rock cafe'den başka öyle ölüm ölüm yenicek yemekler yok.. Hotel yemekleri oldukca güzel ve temiz.. envai ceşit meyva var tadını cıkartın derim (portakaldan uzak durun yeter) Mango'nun mevsimi 4. ay bu arada Ananaslar Dubai'dekileri götünde sallar, balıklar leziz, karadesler enves midye yok bu arada aa mutlaka ama mutlaka Leyrek deneyin her mevsimde inanılmazlar.
Türk kahvesi kültürleri var ama camur gibi icine karanfil tadında birşey atıyorlar sanırım ama hic yakışmış mı be kardeşim?!! Tadlıları bize oldukca yakın.. Inanılmaz, şerbetli tatlıları var.

Su; gibi benim icin yemeden icmeden daha önemli olanlar icin, endişe edilcek birşey yok 'Nestle, hep sizinle' kendi suları igrenc!!!
Şimdi bu mesele, en azından benim icin cok önemli.. neden bilmiyorum her suyu icmek zulum geliyor bana ki, file yakın oranla su iciyorum ondandır herhal..

Hmm bakalım başka?
Bir günlük tekne turları yapılıyor burda oldukca da populer ama aman diyim uzak durun..
Inanılmaz kötü..
1.cisi tekneler cok eski ve acayip pis.. Pis derken baya pis.. Wc'lere girilmiyor bile kokudan onun yerine hotel'inizde girin derim ben denize aynı balık orda da var..
Hem acayip pis olan birseyin günlügüde en az 1000$ başlıyor.. (Biz yaptık ac kaldık, yemekler kötü yapıldıgı yer daha kötü götün götün ac ac dönüyorsunuz)
Saatlerde 10:00 en gec 16:00 arası.. degmez ki ne degmez..
2. olarak Bedevi geceleri ve ATV olayı..
Bakın onu deneyin derim zira cok keyifli..
Anne baba kardeş ve ben 4'lüsü az önce 1 cöl dolusu kumu agzımıza dalıp döndük..
Anne ve babayı görmeniz lazımdı, arkada valide sandım ki an; babam köyden anamı kacırııyor :)

Gidicek olanlar icin;
-Mutlaka eksi pükü şeylerinizi giyin.. acık terlik giyin derim.
-Yanınız da bez gibi yüzünüzü kapatıcak şeyler alın (Yoksa, kumdan adama dönüyorsunuz) -1 saate yakın süren atv turları öyle filmlerde ki gibi inanılmaz bir cölde degil, beklentilerinizi büyütmeyin :) (Gerci Mısır'da hic bir beklentiniz olmasın orası ayrı)
-Bel agrısı olanlar icin, tavsiye edilmez.
-Böbrek taşı olanlar icin; bire bir zıplamaktan icim cıktı!

Atv turundan sonra, bedevi gecesi denilen bir cadıra gidiyorsunuz akşam yemegi icin..
Yemekler acınası gerci ben 'Ne kadar pis o kadar lezzetli' kızıyım ama benden bile gecmedi :) Mangal üstelik vejeteryanlar icin birebir.. :)
Sonra ver elini belly-dancing..
Aman Yarrabi, dansöz görmekten götten-göbekten sogdum..
Hem kızların yaşları mı kücük ne? Daha vucut hatları oturmamış -yasal mı bilmiyorum acıkcası-

Şehirde gezilecek aman aman bir yer yok..
Dogru dürüst bir pazarı bile yok ama Starbucks var :)
Sanırım Sham sadece dalma konusunda tutkusu olan insanlar icin cennet aa tabi birde her yerde denize giremeyen anneler icin..
Koyları güzel ve tenha..
Annem bütün gün elinde gözlük;
-Nurettinnnnnn balıkk varrrrr bahhh bahh diyip durdu!
Yazık babacıkta;
-Eee Dilek ne bekliyordun anlamadım ki diyiverdi sonunda..

Dipnotcuklara bakıcak olursak;
Oda hizmetlilerine 10$ verin, temizlik tamamdır..
Kesinlikle Mısır hattı alın, bir kısa mesaj 0.90 kuruş aranmak 1 dksı 9,00tl aramak 1dksı 12,00tl delirmiş bunlar..
Rahat şeyler alın valizinize.. 1 terlik yeter aklıma edeyim 9 tane ayakkabı getirdim yanımda.. Bol bol t-shirt alın..
Dalmak keyifli acıkcası.. Bir kere yaptıgımı düşünürsek aşagısı epey iyi.. İnsanı şükürden alıkoyamıyor.. Rabbim, ne güzel şeyler yaratmışsın cok sükür..
Şehir, yavaş yavaş turistlik oldugunu elevermiş durumda her ne kadar dogallıgı korunmaya calışılsa da 5 seneye kalmaz b.ku cıkar..

Görün mü? Hmm, olur..
Tatilin her türlüsü güzel bugun 12 saat uyudum da :) Rüyamda Cin'liler fiyat vermiyordu, aglıyordum bende! Manyaga bagladım manyaga!
Son olarak, 5 gün yeter derim ben fazlasında sıkılıyorsunuz.. ,
Ve, evimi özledim..
Bebegimi cok özledim..

P.S. : Iyı bayramlar ayol..
hLy'..


Pazartesi, Kasım 8

Newyork'ta 5 minare..


Amerikan'lı başlayıp, sapına kadar Türk biten film..
Beklendiginden cok daha az siyasi olan film..
Haluk Bilginer'in beni benden aldıgı film..
Mustafa Sandal'a; -Lem, cocuk becermiş hicte fena degil dendigi film..
Mahsun Kırmızıgül'ün filmde oynatmak icin, martı bulamayıp kendisinin oynadıgı film..

Öncelikte, filmi 2 kez izledim -hayır, bayıldıgımdan degil 2 tane birbirini deli gibi kıskanan koca bebek yüzünden ama Haluk Bilginer icin deger miydi, degerdi degerdi..

Filmin müzikleri inanılmaz olmuş.. Belli ki cok usta bir ekipten cıkma, cok titiz bir calışmanın sonucu..
Yanlız, o nasıl zayıf bir senaryodur öyle ulaeeee ulaaee Mahsun..
Filmde birtek derinlemesine işlenmiş karakter, Hacı Gümüş'tü.. Ciddi bir esinlenme var, Fettullah Gülen hocadan lakin, karakter o mudur? Degildi, orası bir gercek..
Ben durumu şunu yordum; Mahsun, öyle bir karakter oluşturdu güzelde analiz etti, Haluk Bilginer cok başarılı bir şekilde hayat verdi ama gerisi.. Cıx.. olmadı..
2. kere izledigimde anladım ki, filmde ciddi mantık hataları ve kopukluklar var fakat şu bir gercek bu adam, bir yönetmenlik egitimi aldı mı? Hayır..
Daha düne kadar; 'uuuu areee wonderfullll' diye klibleri vardı şimdi ise, filmini burnu kalkık İngilizlere satabiliyor..

Film belki, eleştiriye cok acık olabilir ama bu bir başarımı mı? Bence, başarı..
Filmde, beni koparan sahneler 2 elimin parmaklarını gecmez..

Gel gelelim, Deccal ile Hacı Gümüş'ün hapishanede yan yana oldukları sahne işte 'budur..' dedigim sahne oldu.

...İkisinin karşılaşmasında Hacı Gümüş Decchal'e şöyle diyor:“Hz. Peygamber 23 yıllık peygamberlik döneminde sadece iki ay savaşmıştır…”
Islam gibi, insana bu kadar deger veren bir din 2 farklı fıtratın icinden böyle yansıyor demek ki dedim icimden..
Gercekten, degerli bir sahneydi..
Tebrik ederim..
Rumi'den alınan, sözler..
Marcus'un ölüm ve ezanla ilgili söyledigi; “..İnsan doğunca ezanı okunur, namazı kılınmaz, ölünce namazı kılınır ezanı okunmaz. İşte hayat bu ezan ve namaz arası kadardır.” filmi, filmi yapan özellikleriydi..

Haluk Bilginer'in hayat verdigi karakter sanırım birazcıkta filme 'gel gel' olsun diye bu kadar, Fettullah Gülen'le birleştirilmiş olabilir.. cünkü, filmde ne oydu ne o degildi..
'.. Sudan, Malezya, Cin seni kabul eder' replikleri icten ice oydu dedirtti bana ama bütüne baktıgımda, 'yok artık bu kadar uzun boylu degil dedigim anlarda; da o degildi..

Haluk Bilginer, filmde bulunan bütün yabancı yıldızlara taş cıkartmış.. Aksan tam degildi ama şirindi..
Mahsun, ahh Mahsun keşke oynamasan da yönetseydim dedim film boyunca fonda martı, -lan ekip iyi calışıyor mu diye dik dik gözlerini saga sola bölerttigi anlar, nerden bulduysa üzerine yapışan tuhaf aksan.. olmadı be, gülüm..

Son olarak, filmdeki mesajlarda -cahalet, töre cinayetleri dışında- net degildi.. İslam; bir FBI ajanı icin hala terörist olabil-itesi- yüksek bir din olarak kalıverdi..
Ve, keşke senaryo hapishanede bitseydi..
Ciddiyim, tamam sonunda agladık ettikte e, be adam sen şimdi bir töre cinayeti yüzünden adamı bulama git Interpol'e arat, 2 ajan gitsin alsın(oda nasıl oluyorsa?!..) O degil, U.S.A. Allah'a emanet anladıgım kadarıyla her bisikletiyle Fedarel'lere carpanlar terörist el başı olmaktan ülkesine yollanan birini kacırabiliyor.. Boşyere, ikiz kulelerim gitti diye aglamayın, normal be kardeşim..
He, işte bütün bu hummalı calışma sırf sen adamı öldürcen diye.. Yok artık..

Lakin, taktir ettim..
Gercekten..
Yazık Mahsun icin, zamanında herkez Ibrahim Tatlıses'in Savaş Ay'ın yaptıgı programlarda anca barıştırmak icin kullandıgı bir figuran olur diyenler bugün bastırıp parayı izlediler filmi..
Kendini aşmaktır bu..
Elindeki senaryo, yetmesi bile 'bende varım..' demektir bu..
Mankenden oyuncu olmaz, şarkıcıdan jön olmaz.. Kıcımı ye!
Bak, adam yaptı.. izledin mi? İzledin.. Bitmiştir olay..

Dipimsi not : Hicte sevmem ben ya Mahsun Kırmızıgül'ü dinlemem bile..
Dipimsi not 2: Seyredin derim, icinizde neyiniz var neyiniz yok filmi bahane edip cıkkhh cıkhhh aglayıveriyorsunuz.. : )

Sevgiler,
hLy'..

Perşembe, Ekim 28

yeni başLayanLar icin; eLma şekeri..


Şimdi, bu elma şekeri mevzusu sanıldıgından daha derin bir vaaka aslında..
Ciddiyim..

Dünya üzerinde yemesinden keyif aldıgım tadını gercekten alabildigim cok nadir yemişlerden biridir bir kere, digerleri icin (sufle, waffle, snikers, erik, dondurma, vişne, sonsuz cikolata secenekleri vs. vs..)
Gel gelelim, elma şekeri başka birşey bence..
Benim gibi aceleci bir tip icin bile elma şekerini doya doya yemegi beklemek bir ayrıcalık keza;
-Sufleyi; olsun olsun dumanı böyle cıkarken agzım yana yana yerim ben ne olcak ki.. diyen biriyim..
Elma şekeri, bir kere sabırla yenmeli zira oldukca zahmetli birşey; agzınızın yüzünüzün kırmızı kırmızı şeker olması dışında; elmasını ısırcam diye geliştirdiginiz dudak kaslarınız esnek kıvrımlarla hareket etmeli filanda filan..
Ve, yeni başlayanlar icin, elma şekeri yeme klavuzu;
- Kesinlikle halka acık yerlerde yemeyiniz örnegin; Bakırköy'ün ortasında elinizde elma şekeri agzınız yüzünüz elma şekerli vaziyette dolaşmak hoş degil.. (yaptım, reaksiyon büyük!)
-Yedikten sonra, sevdiceginize kesinlikle;
*aşkitommm, bak dilimeeee böögghhhh yapmayınız (adam direk arazi moduna giriyor sonra..)
-Mümkünse, yagmurlu havalarda sevdiginizle birlikte bir kenarda sessiz sessiz yiyin, bir ona ısırık bir sana ısırık sonra şekeri burnuna yapıştırın..
-Yedikten sonra, sapı elinizde kaldıgınızda sakın ama sakın; lan aşk, he işte sizde bu elma şekeri gibisiniz yiyorsun yiyorsun sapı elinde kalıyor esprisini yapmayınız. (yuh ama el-insaf..)
-Elma şekeri yerken, mutlaka yanınızda ıslak-kolanyalı mendil bulundurum derim ben yoksa benim gibi; arabanın koltuklarına yada lokantanın örtüsüne silmek zorunda kalabilirsiniz..
-Hediye edilmiş, her elma şekeri güzeldir.. Gercekten..
-Elma şekerinizi paylaşmayınız; karşınızda ki alışkanlık yapar sonra mazallah onun yerine;
-hayatım diyetteyim yarın yiycem ben bunu diyip; konuyu tartışılmaz bir bicimde kapatınız.. :)
-Yedikten sonra, bol su iciniz yoksa icinizde Etna yanardagını aratmayan bir volkanik durum söz konusu olabilmekte..
-Sinemada yemeye kalmayınız, zaten zor birde karanıkta iyice yemesi zorlaştıgı icin ışıklar acıldıgın da; -Yarim, niye palyancoya benziyorsun diyen bir sevgiliniz olmasın..
-Böyle girişimci abiler bunların cüklatlısını yapmışlar deneyinnnnn, süper süper süper..

Elma şekeri haddisesi bana, kücük yaşlardan kalma Cennet'te otururken yandaki bakkalda satarlardı her velet günde; şekerleri tavan yapana kadar yerdi ama annem sagolsun; evlatcıgım acık olan şeyleri yemeyin diye diye aldırmazdı bize onu..
He, birde ilkokulda.. Teneffüs aralarında, servis dolana kadar ki sürede hızlı hızlı yenirdi benim icin servisci amca sittin sene onunla binmemize izin vermezdi (adamda manyak mıydı neydi hatırlıyorum, oynak bir malzemeden uzunca turuncumsu bir sopası vardı millet it gibi korkardı adamdan.. )

Neysemmm,
Cantam da bir adet elma şekerim var şimdi..
Kurallara uygun bicimde yemek icin can atıyorum..

dipcikimsi not : yagmur ne güzel yagıyor ya..
dipcikimsi not2 : yagmurda yürüsem kac kilo serum yerim acep?!
Sevgiler,
hLy'..

Cumartesi, Ekim 23

add me on Facebook..

Degeri tam tamına 26 milyar $cık..
Kurucus, 1984'lü diş hekimi bir babayla psikolog bir annenin tek cocukları Mark Elliot Zuckerberg, sanıldıgının aksine Amerikalı ve Alman bir kökeni yok.. (soyadı belki yanıltıyordur, en azından bana öyle olmuştu.)
Şimdi birde filmi cıktı izlediniz mi?
Biz, cmt gecemiz icin Mahpeyker'i istiyorduk aslında ama trafik sorunu yüzünden gişede ki bey abi bize;
*Saat 8:00 seansı icin Türkce cevrimi 'Sosyal Ağ'a filmimi önerdi'
Yine bir yönetmen filmi vakası yaşamayalım, en azından güncel film diye dalıverdik iceriye..

Ne yalan söyleyeyim ben zamanın cok cok gerisinde kalmışım, bütün servetler yoksulukla olmuştur devrini gazete köşelerini okuya okuya büyüyen bir bünyem varmış meger..
Zavallı cocuk, itilmişlikler icinde okumaya calışırken hırsla yapmış saygı duyulası serveti derken baktım ki durum düşüncemle dalga geciyor.
Abim gayette soguk, ukala -hatta kız arkadaşı icin gögüsleri kücük ifadesini kullanıp bütün Harvard kampusune yayarmış megersem- ve üstüne üstlük nötr üzerinden gap sweatını cıkartmayan film boyunca giye giye eskittigi terliklerinden ayrılamayan tipik sıradan biriymiş.
(Şekilde 1.a'da görüldügü gibi sahiden de giyiyormuş adam ya..)
Ne fazla yakışıklı ne fazla cirkin..
Ortalama bence, sıradan her Amerika'ya gelmiş Asya'lı kızın ilgisini ceker rahatlıkla, öyle evlere tıkanması, bilgisayar başında kutu kutu bira icmesi itilmiş bir adam ifadesinden daha cok 'uleyn senin beynin kac kuruş ola ki ben seninle muhabbet edeyim' diye karşısında ki ezmesinden kaynaklanıyor kanımca..
Filmde, tahmin olundugu gibi Facebook'un cıkış hikayesi anlatılıyor da burda da kücük bir sorun var; öyle bir anda adamın aklında ampul filan yanmamış..
-Geliyooo, geldii.. fikrim geliverdi gibi bir durumu algılanamadım..
Sadece, sınıf arkadaşlarından birinin yan sınıftaki kızın ilişkisi mi var mı? yanında biriyle gördün mü? kısmı azıcık heyecanlandırır gibi oldu beni ama cıx..
Fikrin kurucusu oldugunu idda eden, 3 abim daha var ortada..
2 tanesi ikiz, Harvard'ta kürek klubune de olimpiyatlarda yarışan kardeşler olay aslında onların;
-Lan Mark biz düşündük ki; harvardconnetion.edu diye birşey yapsak züper olur mu? diye başlaması fakat mahkeme de fikrimizi caldı bu ezik diye actıkları davada 63 milyon $ kazanmışlar.. Helal ola..
Eger filmdeki gibi bir ruh haline sahipse cocuk, bence azıcıkta kıskanc..
En yakın arkadaşı fikir ortagı ve başlarda şirketin finans'ından sorumlu olan yazık ergeni de 'Astak' klubune katıldı diye icten icte kıskanmış zamanında..
Görüyonn demi, para ne hale getiriyor adamı..
Bunun dışında, cocugun pekte öyle en genc zengiler arasına girmeyi takmıyor havası yoktu film boyunca cogu kez;
-I found the Facebook, nidaları yükseldi başarıya asılma, paylaşamama durumu söz konusu azıcık yada;
-I AM THE CEO-BITCH yazılı, kartvisit yaptırmalar filanda cabası..
Film vasat mıydı.. eh, 10 üzerinden 3'ü zor alır benden Justin Timberlake iyi miydi? Bence o adam ne şarkı söylesin (kız sesi gibi yahu...) ne de rol yapsın, kitap yazsın ne bileyim yönetmen olsun ama oyunculuk hayatta olmaz azıcıkta yaşlanmış deforme olmuş geldi gözlerime..

Yada şu da olabilir bütün ilgimi ve beklentimi; Av mevsimi, Newyork'ta 5 minare ve Eywah Eywah2'ye mi ne yogunlaştırdım ki 2dir sadece yanımda durana degdigi icin, sıkıcı filmler izliyorum gibi geliyor anlamıyorum acıkcası.. Acıkcası, Türk yapımlarını bir gün saya saya bekliyceksin deseler gülerdim..
Tebrik ediyorum Türk sinemasına emek verenleri bizim gibi burnu havada film izleyenleri bile beklentiler icine soktukları icin.. Sahiden..
Gidiniz diyemem..
İzlemek tamamen keyfinize kalmış vaka..

Sevgiler,
hLy'..








Perşembe, Ekim 21

PostLanmamış mektupLar..

..
Neden hayatında biri yok diye soranlara:
Hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya on dakika, onbeş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
Bu arada başka alternatiflerde geçer ama binmezsiniz.

Nede olsa "beklemişsinizdir o kadar" boşa gitsin istemezsiniz. Sormayın artık bana.! Herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
Durakta yaşlanmak olsada işin ucunda...

Cumartesi, Ekim 16

..


Gözlerimden yaş geldi..
Burnum aktı..
Domates salcası gibi kıpkırmızı oldu burnum..
Dudaklarım büzüldü..
Kızardı..
Ben agLadım..
Onca zaman sonra, agLayabildim..
Son kez aglardım sanıyordum ama agladım..
Hıckıra hıckara agladım..
Burnumu ceke ceke..
Ezile büzele..
Ben, bunca sene sonra ilk kez agLadım..
Hala, atan bir kalbim dokundugum da ürken ben varmış icimde ki cingeneler birleşip katletmemiş onu..
Tek başıma, yanlızlıgımı ugurlarken aglardım sanıyordum son kez..

Ben agLadım..

Perşembe, Ekim 14

payLaşabiLmek..


Geldi, gelicek hadi nerde kaldı dedik sonunda kış, yagmuruyla birlikte geldi; geldi gelmesine de ben ne ara virüs buldum da hasta oLdum anlamadım ki?!
Gözlerim acıyor..
Bogazım acıyor..
İlgi de lazım gele.. Baya bir lazım hatta..
Gidip, kumaşlara mı sarılsam ne yapsam?! :D
O dereceye nihayet geldim..
Arada temiz hava almak icin kahve ile, ofisin icinde bulunan toplantı odalarına kacmak 5 dk bile olsa orda öylece kalmak iyi aslında, baya iyi hatta..
Yanlız, bu yandaki inşaat..
Bir sürü, ses artı İbrahim Tatlıses olma yolunda kararlı usta abimler..
Bir selamlaşmıyoruz ayrı..
İnşaatın catı katı ofisin toplantı odasına bakıyor, yagmur yagıyor ama ne fena ki, toprak kokmuyor..
Manzara bile yok..
Ama bugun izlenecek birşey var; kocaman bir karga gagasından büyük topumsu şeyi zarif bir haraketle catının üzerine atıveriyor..
Kargalar da pek cirkin hayvanlar yahu.. Sevmem bile.. İtici geliyorlar bana cok; kırlangıc, saka, bülbül filan olsa tamam da, karga.. baya bildigin siyah ucamsı..
Gagasındaki, bu yagmurda nerden bulduysa buldugu yemi catıya atınca afiyetle gelip önce etrafında bir tur atıyor..
hmm..
Sonra minik minik didikleme başlaması an meselesi..
Bir dik..
Bir dik daha derken..
Ve olan oldu..
Misafir var..
Ondan kalıpca daha minik bir karga, iri olanın yanında yerini aldı bile..
Ne oluyor diye dikkatimi cekmeye başladıgı andır..
İrice olan, yuvarlaya yuvarlaya yemini başka yere dogru itmeye başladı, belli ki ögle yemegine konuk istemiyor..
Minik olan da baya ısrarcı hani arkasında geziniyor öyle..
Hayat ne tuhaf..
Kocaman bir parcan var kücücük bir gagan ve paylaşmak istemiyorsun..
İnsan da böyle sanırım..
Herşeyi oldugu halde, eli gitmiyor sahip olduklarını ikram etmeye..
Gücünü paylaşmaz..
Aklını paylaşmaz..
Hayatını paylaşıma acmaz..
Ne biliyorsun azalıcagını hic anlamam ki..
Oysa, bazen azalıcagını bilsen bile, paylaşmak ikram etmek kuru bir teşekkür icin bile deger..
Gercekten deger..
Gelecegini paylaşmaya cekinen birini tanıyordum..
Sordukca, tıpkı karganın yemini öteledigi gibi ötelerdi gelecegini anlatmamak icin..
Oysa tek derdim, gelecegin de olup olmayacagımı ögrenmekti..
Hepsi buydu..

Hepsi bu olmasına buydu da;dogamın kuşları bile bencilleşmişken insanlarından ne bekliyorsun ki; seninle geleceklerini paylaşsınlar dedim icimden..
Karga cirkin üstelik..
Buruk güldüm, hani o cok yaşanmışlık gibi güler ya insan agır gözlerinden anlarsın buruk oldugunu dudagının kenarında ki tebessümden degil..
Neyse..
İşe dönme vakti geldi diye geciriyordum ki icimden gözlerim hala yemine yaklaştırmayan kargaya dikiliyen, karga geri cekiliverdi yeminin önünden..
Gagasıyla parcaladıgı yemin bir kısmını, minik minik digerlerine dogru itmeye başladı ve sessizce kendi yemine dogru egildi..

Hiştt otur Hülya..
Henüz degil..
Minik olan yemege gömüldügü sırada, kafama dank etti ikisi birden yiyebilsin diye kocaman bir parcayı eşit bölmeye calışıyormuş bunca zamandır..
Karga cirkin hayvandır üstelik..
Oturdugum yerde, kalıverdim öylece..
Rabbim, yarattıgı herşeye merhamet, incelik ve kalp veriyor cok şükür ki..
Utandım bir an..
Herkez, biz degil ki paylaşmaktan korksun..
Üstelik karga cirkin havyandır..
Rabbim, yalvarıyorum sana birgün bile olsa bencillik yaparsam paylaşırken uyar beni, yanımda ol ki; senden degerli hic birsey olmadıgımı hep hatırlayayım..

hLy'..






Pazartesi, Ekim 11

Ah Robert.. Ah Edward..



Vallahi, Ah Robert Ah Edward..
Edward'a ezelden beri duydugumuz bir hayranlık var kabul hele ki Fight Club'ta bana 'O-ha ya, budur işte dedirttikten sonra..
Keza, Robert'ı da ayıptır söylemesi görmüşlügüm var Londra'da resturant zincirleri olan abimi NOBU'nun cıkışında üzerimde hotel terlikleri pembe pijamalar icinde 'o ne be?!!!!- diye izlemiştim vakti zamaında, gerci o da beni görse -oh my fuckin' god watzzz this' derdi ama olsun..

Neyse, mevzu şu ki.. Bu 2 ender görülesi adamın aynı filmde oynaması inanıl-maz- olur mantıgı ile, pazar gecemize davet ettik..
O nasıl filmdir öyle ya?!!
Kesin o film de oynasınlar diye santaj yaptılar yazık abimgillere..
Gerci filmin adı 'Stone' bizim Türk 'film bilimcileri' icinse, 'Şantaj' bence bizim Türk abiler, filmi izledi ve engin tecrubelerine dayanarak Edward'la Milla'nın (kadın coook yaşlanmışş he-he) Robert'a santaj yaptıgını filan sanıverdiler.. walla bak.. O yüzden de filmin adı 'Santaj' diye cevrildi.
Filmin yönetmeni John Curran ve %100 oranla kafası saglam abinin!
Hayır, ne mantıkla oturdun sen koltuga kim otturdu seni oraya?! Anlamadım ki..

Konu şu..
Hmmm..
Konu yok!
Kafaları ne kullandıkları mechul 4-5 adamın bir araya gelip 'Lan ara Robert'ı vakti varsa gelsin o gelirse Edward'ta gelir makara yaparız' tadında arada cektikleri bir film..
Hayatım boyunca cok kötü film izledim..
Hatta zamanında Savaş Ay'ın oynadıgı 'Dansöz' yapıtını bile izledim ama bu top 5'ime zirveden girdi..
Yazık olan kardeşimle, sevdicegime oldu zira filmi begenen malum kendisi olunca filmin sonuna kadar ısrarla;
-Walla bu süper bi yere baglanacak kalı kalıvercez diye ikna etmeye calıştı beni ama cıx! sonunda, yok ya bu tam yönetmen filmi olmuş diyip ustalıgını konuşturdu, sagolsun..

Hic iyi dileklerle ugurlamak istemiyorum filmi..
İnşallah agududu alır..
Oscar alırsa, yakarım bu gezeni! : )
Gitmeyin, izlemeyin derim..

Dip not1 : Edward'ın canlandıgı zenci özentisi kuzey aksanlı beyaz karakter aslında 10 üzerinde 5 alır sanırım ya..
Dip not 2 : Beynim sanırım bizim bebek kuzenleri cocuk filmine götürmekten kücüldü ancak cocuk filmlerini anlıyorum zira, Cılgın Hırsız'ı 2 kere izledimmm! he-hehe-hehe ayı mı calıjannnn janım?!! :D



Pazar, Ekim 10

Hayatımın fiLmi..


Herkezin hayatında vardır ya hani anLar.. anıcıkLar..
Unutkanlık başlamış bile olsa, saçlarında ki beyazlar artık hürriyetini ilan etmiş bile olsa anıcıklar vardır işte silinmez..
Yeniler.. Eskiler.. Bazen eskimeyen yeniLer..
Düşündükce, gülersin.. gülümsersin hatta bazen o sahnenin ortasında bulursun kendini öyle anlardan bahsediyorum.

Anladınız degil mi hangi anlar, anıcıklar?!..
Hayatın filmidir işte o anlar..
Hayatmın filmi.. Film demişken; yeni reklam filmini ceken yarım akılı zihniyet ben senin .... emi!!
Neyse, gelelim..
Benim değişmedigim, geride kaldıgım anlarıma..


-Bu Yılmaz Erdogan'da burda ne öküz..
-He, aynı ben..
-Hı?!! he, evet aynı sen..
-Öküz müyüm ben yanı?!
-Ee, sen dedin..
(Haybeden gercek üstü aşk üstüne yorumlar..)

-Ayakkabıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı!!
-Kaçmaaa, gel buraya kacma diyorummm kacma gel!!
(Selfridges'te ayakkabı denerken..)

-Bu nasıl olmuş?
*Güzel..
-peki, bu?!
*Buda güzel..
-Bu?!!!!!
*Güzell
-Off sende, birşey desene hicbirşey demiyorsun..
*ne diyim, anlamadım ki?!!
-Ne bileyim, güzel de birşey de..
*Güzel..
- Nassı ya?!!
(Topshop geyikimsileri..)

-Alooooo, Nerdesin?!!
*Irlanda..
- ?!!!
-Allah belanı vermesin senin..

-Geciktim mi?!
*yo, beklemedim cok..
-İyi, alış.. sen daha cok beklersin beni..
(Mavi Balık, wc'si önü)

-Tavla atalım mı?!
*Nereye?!
(Her tavla oyunu öncesi..)

-Ben şimdi anlıyorum, filmlerde nasıl ölü makyajı yaptıklarını.. Fondötenini böleee sürüyorsun bembeyaz oldun kız..
*hııı, dimi!
3 gün sonra..
-Yanakların niye böle oldu senin?!
*Alerji oldum, ölü makyajın yüzünden..

-Bu kedi yanar mı?! cattttt!!
*O-ha ya!

-Peki bunu seviyor musun?
*Hayır..
-Bu?!!
*Hayır..
-Bunu yapınca..
*Yahu hayır.. Sevmiyorum sacımı ne gözüme ne burnuma ne kulagıma sokmanı sevmiyorum..
-Yapma be olsun, cok güzel ama..

-Amerikan'ın başkenti neresi?
*Newyork!
-Puhahahahah yok artık, Wash. D.C.!
-Hadi lan.. Newyork işte ben biliyorum..
*Yahu, Wash. D.C. (Dominic city)
-Soralım..
*Sor..
-Hacı abi, A.B.D'nin başkenti neresi?
--Was. D.C.
-Yapma be, emin misin?
*Puahahahahaha!!
-Sus be kızım!

-Sen dogdugunda, burun muydun?!
* Of ama ya!
-Annen seni burun dogurmuş, gözlerin sonra cıktı ortaya..

-Bundan sonra saglıklı beslenelim mi?
*Olur..
-Tamam..
-,* Hadi Subway yiyelim!!! : )


Yüzüklerin efendisi kralın dönüşü
-Off başka film mi yoktu?
*Ya bak, süper film ben kitabını okudum süper ama..
- hmmm horr... hııı
*uyudun mu?!
Filmin bitmesine 20 dk kala..
-O Liv Taylor mu?
*Evet..
-Hadi be, niye söylemedin?!!

-Ne yapıyorsun?
*Sivilceni sıkmaya calışıyorum..

*Ne yiyorsun sabah sabah?
-Jelibon
*ıghh ne migdesiz şeysin ya, bana da versene?! :D

-Bak şimdi bu dik acı 90 derece x=90 ise y'de şurda ki geniş acı.. anladın mı?
*hı hı..
-y nerde?
*hı?!
-Salak mısın?

Hatırlıyorum aslında..
Unutuyorum bazende yaşlılık işte..
Bazıları hala ARAF'ta.. Unutmakla kazınmak arasında bir yerde beynimde..

Hani olur ya..
Oluyor bazen işte hayatımın filminde..